6 Eylül 2018 Perşembe

Dmoz Efsanesi Curlie ile Geri Dönüyor

1998 yılında kurulan ve internet sitelerini kategorilerine göre liste şeklinde bize sunan ve bir dönemin seo açısından en çok fayda sağlayan, dünyanın en büyük dizin sitesi Dmoz'un yayın hayatına, Mart 2017'de Aol tarafından son verilmişti. Özellikle Google Panda güncellemesinden önce Dmoz seo konusunda internet sitelerine en çok katkı sağlayan dizin sitesiydi. Bu yüzden webmasterların göz bebeği konumundaydı.

Nedeni bilinmeyen bir şekilde Aol, Dmoz'u kapatma kararı aldı ve kurmuş olduğu o büyük gönüllü editör ağını tek kalemde sildi. Özellikle Dmoz gönüllüleri işin peşini bırakmadı. Dünya genelinde webmaster forumlarında büyük tepkiler yağdı. Tabi bu büyük gönüllü kitle Dmoz'u yeniden canlandırmanın yollarını ararken kendilerine bir çıkar yol buldular. Dmoz altyapısını biraz güncelleyip tasarımsal yenilikler yaparak bize Curlie.org olarak sunmayı başardı bu gönüllü topluluk.

Wmaracı'ndan Ozi isimli kullanıcının paylaştığı bir gönderiye göre Curlie ekibi, eski Dmoz gönüllülerini bir araya getirmeye başlamış. Attıkları mailde kısaca bir çeviri yapmak gerekirse; "Dmoz altyapısını ve teknolojisini kullanarak, yeni domain ve yeni serverlarda Curlie adıyla devam ediyoruz. Bu gizli bir bilgi değil (Örnek olarak Wikipedia üzerinde Dmoz olarak arayabilirsiniz). Dmoz aslında kapanmadı sadece 7 ay ara verdi ve şimdi Curlie olarak devam ediyoruz. Curlie Dmoz'un bir klonu değildir. Bizim yeni fikirlerimiz, yeni hedeflerimiz, yeni datalarımız ve topluluğa katılmak için yeni yollarımız var. Lütfen gel ve bize selam ver ve topluluğumuza katıl. Seni yakın zamanda aramızda görmek ümidiyle... Curlie Adminleri" dendiğini görüyoruz. Aynı zamanda belirtmek isterim tam metin çevirisi olmayıp sadece önemli gördüğüm kısımların çevirisini yaptım.

Bu mailden de görebileceğimiz gibi Dmoz yazılımlarının çoğunu ve eski datasını Curlie, Dmoz'dan farklı bir yol izleyerek dizin konusunda yenilikler katacağa benziyor. Açıkcası ben Curlie'nin geldiğini duyunca bir nebze de olsa heyecanlandım. Umarım beklediğimiz gibi Dmoz'un yerini alabilecek kalite de bir yapılanmaya giderler.


Bloglarda Tema Seçimi

Kişisel bir blogunuz varsa ya da bir blog yazarıysanız her zaman sizin için önemli olan ilk şey tabi ki içeriktir. Ancak okuyucularınız için içeriğiniz kadar sitenizin görünümü de büyük önem taşımaktadır. Bu yüzden özellikle daha fazla okuyucu kitlesi oluşturmak istiyor ve okuyucularınızı sitenizde tutmak istiyorsanız kesinlikle temanızı kullanılabilir ve ilgi çekici kılın.
Okuyucular genellikle kolay erişilebilirlik ve sadelikten yanadırlar. Hacker forumları ve illegal site ziyaretçileri dışında kimse kolay kolay karanlık ve koyu tonlarda renklere sahip bir siteye girmek istemez. Bu yüzden kesinlikle göz yormayacak ve açık tonda renklere sahip bir tema tercih etmelisiniz. Burada dikkat edilmesi ve iyi anlaşılması gereken püf nokta ise renklerin göz yormayacak uygun tonlarını bulmanız olacaktır. Yani ben size renkli tasarımlar seçmeyin, tamamen beyaz olsun ya da göz yormasın tek renk tema seçin gibi bir şey demiyorum. Renk uyumuna dikkat ederek renklerin çok fazla cırtlak diye tabir edilen aşırıya kaçan renkler olmamasına dikkat edin.

İçeriğiniz her zaman önemlidir. İçeriğinizle birlikte kullandığınız yazı tipi ve yazı boyutu da çok büyük önem taşıyor okuyucu için. Bu yüzden seçtiğiniz font yani yazı tipi çok fazla keskin hatlara  sahip olmayan ve içiçe geçmemiş yazı tipi olsun. Özellikle son zamanlarda internet üzerinden gazete okuyorsanız eğer haber sitelerinin yazı sayfalarında yazı boyutunu düzenlemek için "A+" ve  "A-" şeklinde butonlar görmüşsünüzdür. Bu butonların boyutu normal yazı tipinden farklı olarak biraz daha büyüktür. Özellikle yaşça büyük olan bir kitle için tasarlanmış bu butonlar sayesinde yazı boyutu değiştirilebilir.

Okuyucu her ne kadar sizin makalenizi okumak için gelse de sitenizde kalabilmesi ona nedenler sunun. İçeriğinizde kullandığınız resim ve fotoğrafların olabildiğince konuyla alakalı olmasına ve sayfa boyutuyla orantısız bir büyüklükte olmamasına da dikkat etmeniz gerekiyor. Tabi sayfa yükleme hızını etkilememesi için resim boyutlarını küçültmeyi de unutmayın. Bu konuda herhangi bir fikriniz yoksa buradan size sunmuş olduğum araçların karşılaştırmalı sonuçlarına bakabilirsiniz.

30 Ağustos 2018 Perşembe

Firefox Quantum: Hız ve Tasarım Bir Arada

Geçenlerde ev bilgisayarımda kullandığım internet tarayıcısını değiştirmek istedim. Normalde Yandex Browser kulanıyordum ev bilgisayarımda ancak çok fazla yenilik gelmediğini ve benim daha çok ilgimi çeken Opera'ya geçmeyi düşündüm.

Opera'yı Pardus 17.3 üzerinde kurdum hatta işyerindeki bilgisayarımda da Opera kullanıyorum yine Pardus 17.3 üzerinde. Ancak nedense işyerinde almış olduğum performansı ev bilgisayarımda alamadım ve bende diğer alternatifleri test etmeye başladım. İşe Firefox ESR 52 ile başladım ve sonuç vasatın altındaydı. Ardından Firefox'un 61.0.2 sürümünün çıktığını gördüm ancak sonucun değişmeyeceğini düşündüğüm için bende diğer alternatifleri denemeye karar verdim. Özellikle Vivaldi'ye hala alışamadığımı gördüm. Chrome'u zaten sevmiyorum. En son Midori'yi de denedikten yeniden Firefox'a döndüm ve son sürümü indirdim.



Kurulumu yaptıktan sonra farkettim ki Firefox kendisini tamamen yenilemiş, Quantum adını verdiği yeni bir altyapıya geçmiş, yeni özellikler getirmiş. Opera'da hali hazırda kullanmakta olduğum ekran görüntüsü alma özelliği gelmiş mesela. Buraya ufak bir not düşmek isterim. Opera yıllardır birçok internet tarayıcısından çok önce birtakım özellikleri kendisine entegre etmeyi başardı. Örneğin; yerleşik reklam engelleme, vpn, ekran görüntüsü alma, yerleşik sohbet uygulamaları (whatsapp, telegram gibi).

Bende biraz denedim ve araştırdım ki Firefox Quantum altyapısına geçtikten sonra 170 milyon kez indirilmiş. Bir yıl önceki istatistiklerle kıyaslandığında ise %44 daha fazla oranda indirilmeye ulaşmış. Yani Firefox çok büyük bir fark yaratmış. Özellikle arayüzünü yenilemesi bence kesinlikle olması gereken bir şeydi. Bu yüzden bence bu başarının temeli arayüzde saklı.

İzlenesi YouTube Kanalları

Kişisel blogumu açarken aslında en azından haftada bir gibi dönemlerle aklıma gelen her konuda yazı yazmayı düşündüm. Sonuçta kişisel blog olduğu için konu kısıtım olmadığını düşünüyordum ancak aslında düşündüğüm gibi de olmadı. Uzun lafın kısası içerik üretmekte özenli davrandığım ve zamanımın yetersiz olduğundan dolayı her bir yazımı uzun aralıklarla yayınlıyorum. Her neyse şimdi asıl konumuza dönelim. 
YouTube özellikle son zamanlarda müthiş bir seviyeye geldi ve artık neredeyse herkesin bir YouTube kanalı var. Kaliteli ya da kalitesiz içerik üreten her türden kanal bulabilirsiniz bu mecrada. Bende kendi takip ettiğim ve videolarını beğeniyle sıkılmadan izlediğim kanalları da sizlere sunmaya karar verdim. İsterseniz fazla uzatmadan listemize geçelim.

Filme Gitmeden Önce


Filme gitmeden önce kesinlikle bu kanal uğrayın. Aslında vizyona giren yeni filmler hakkında spoilerlı veya spoilersız detaylı bilgi alarak filmi daha iyi izlemek istiyorsanız kesinlikle öneririm.

Barış Özcan


Barış Özcan için size kendi kişisel blogundan bir alıntı yaparak bilgi vermek istiyorum: "Kişisel belgesellerini YouTube’da yapmaya devam ediyor. Sanat, tasarım ve teknoloji hikayelerini 1.500.000’den fazla kişi 90 milyondan çok kez izledi." Bence fazla söze gerek yok.

140Journos


YouTube üzerinde kısa belgeseller izleyerek vaktinizi faydalı bir şekilde geçirmek isteyenler için 140Journos kesinlikle ilaç gibi gelecek. Özellikle farklı hikayeleri kendisine konu edinmesi, arka plan müzikleri ve çekim tekniğiyle benim en çok hoşuma giden belgesel kanalı.


Hızlı İngilizce


Hızlı İngilizce ile YouTube üzerinde ingilizce öğrenebilirsiniz. Bizzat tanıdığım Matanat Mammadova'nın akıcı anlatımı ile ingilizceden korkmanıza gerek yok. Bu arada unutmadan söylemek isterim videoların neredeyse tamamında İngilizce ve Türkçe altyazı mevcut.

Talks Turkey




Talks Turkey tıpkı TED konuşmaları tecrübe hikayelerinin anlatıldığı bir kanal. Konuşmacılar ise herkesin yakından tanıdığı alanında uzmanlığı tartışılmayacak kişiler.

30 Mayıs 2018 Çarşamba

Firefox Tarayıcınızı Tek Çubuk Yapın

Firefox tarayıcısı kullananların karşılaştığı ve genelde benimde şahsi olarak çok hoşlanmadığım özelliği sekmelerin, adres çubuğunun, yer imleri çubuğunun alt alta yer alması ve çok fazla alan kaplamasıdır. Ahmet Özer arkadaşımızın wmaracı forumunda paylaştığı blog yazısına denk geldim. güzel bir çözüm bularak Firefox'u tıpkı Chrome gibi tek çubuk haline getirmiş. Aslında kişisel blogum da başka bloglar ve sitelerde gördüğüm yazıları kolay kolay paylaşmam. Ancak Ahmet arkadaşımız blog yazısını ingilizce yazdığı için Türkçe bir anlatım yapma gereği hissettim.


Öncelikle işin özü Firefox'unuzun kurulu bulunduğu klasöre yeni bir klasör açarak CSS kodlarıyla tasarımsal düzenlemeler yapmış oluyoruz. Bunu yapabilmek için;

Windows kullanıyorsanız: "%appdata%\Mozilla\Firefox\Profiles\XXXXXXXXX.default",
Linux kullanıyorsanız: “.mozilla/firefox/XXXXXXXXX.default” yolunu takip edin.

Buradaki XXXXX ifadesi sizin profil numaranızı belirtir. Örneğin benim için bu klasörün adı "n2gtf3at.default" olarak geçiyor. Bu klasörün içine "chrome" adını verdiğimiz bir klasör açıyoruz. Bu chrome klasörünün içine ise "userChrome.css" adında bir dosya oluşturup aşağıdaki kodları dosyanın içine yapıştırıyoruz. ***Firefox'unuzu kapatmayı unutmayın.

/* 
Original layout by /u/Herkt https://www.reddit.com/r/FirefoxCSS/comments/7eazix/my_attempt_at_a_oneline_interface/ 
New layout by https://ahmetozer.org
Use with compact density
dynamic theme https://addons.mozilla.org/en-US/firefox/addon/weatherlicious/
*/
:root {
  --tabs-border: transparent !important;                             /* active tab left & right borders - not working in 58?*/
  --toolbox-border-bottom-color: transparent !important;             /* 1px line under background tabs */
  --chrome-nav-bar-controls-border-color: transparent !important;    /* border around url bar */
}
browser {
    margin-right: -17px !important;
    overflow-y: scroll;
    overflow-x: hidden;
}
 /* Move Tab-bar beside Nav-bar */
#TabsToolbar {      
  margin-bottom: 0px !important;
  margin-top: 0px !important; 
  margin-left: 35vw !important;
  margin-right: -34px !important;
  max-height: 32px !important;
}

#nav-bar {      
  margin-bottom: -1px !important; 
  margin-top: -32px !important;
  margin-right: 65vw !important; 
  border-top: none !important;
}   

/* Remove padding above tabbar in compact mode */
#main-window[sizemode="normal"] > #titlebar {
  -moz-appearance: initial !important;
}


/* Back & Forward buttons */  
#back-button > .toolbarbutton-icon,
#forward-button > .toolbarbutton-icon {
  transform: scale(0.9, 0.9) !important;
  margin-left: -2px !important;
  margin-right: -2px !important; 
}

/* Move hamburger menu to the left */
#PanelUI-button,
#customization-panel-container,
#customization-panelWrapper .panel-arrow { 
  -moz-box-ordinal-group: 0 !important;
  margin-right: -6px !important;
}

#appMenu-popup {
  margin-right: -258px !important;
}

#appMenu-popup .panel-arrow {
  margin-right: 248px !important;
}

/* More tools... button */
#nav-bar-overflow-button { 
  transform: scale(0.9, 0.9) !important;
  fill: var(--color-overflow) !important;
}  


/* Tabs */
.tabbrowser-tab {
  height: 32px !important; 
}

/* Remove empty space before first tab
Delete this rule if you need a space to drag the window*/
#TabsToolbar .titlebar-placeholder[type="pre-tabs"]{
    display: none !important;
}

/* Remove border between tabs
Delete this rule if you want separators between background tabs */
.tabbrowser-tab::after, .tabbrowser-tab::before {
  border-left: none !important;
} 

/* Border between background tabs */
.tabbrowser-tab::after, .tabbrowser-tab::before {
  color: grey !important; 
  opacity: .2 !important; 
 }

/* New tab button color */
#new-tab-button, .tabs-newtab-button {
  fill: var(--chrome-color) !important;
  } 

/* tab line - adjust color & size, default #0a84ff 2px */
.tab-line {
  background-color: #0a84ff !important;
  height: 0px !important;
  }


/* Hide various elements */
/* Menu */
#appMenu-fxa-container,                    /* Sign in to Sync */
#appMenu-fxa-container+toolbarseparator,
/* #appMenuRestoreLastSession, */
#appMenu-zoom-controls,
#appMenu-zoom-controls+toolbarseparator,
#appMenu-edit-controls,
#appMenu-edit-controls+toolbarseparator,
#appMenu-library-button,
#appMenu-customize-button,
#appMenu-customize-button+toolbarseparator,
#appMenu-open-file-button,
#appMenu-save-file-button,
#appMenu-find-button,
#appMenu-more-button,

/* URL Bar */
#pageActionButton,
#pocket-button-box,
ar-button,
.autocomplete-history-dropmarker,
#identity-icon-labels
{
    display: none !important;
}
 Yeni sekme sayfasına arkaplan resmi eklemek isterseniz de yine "chrome" klasörü içinde "userContent.css" dosyası oluşturup aşağıdaki kodları içine atın.

@-moz-document url(about:home) {
 body
  {
    background-color: #2D253A !important;
 background-image: url("https://source.unsplash.com/@ahmetozer/likes/1920x1080") !important;
 background-repeat:no-repeat !important;
 background-size: cover !important;
 background-position: center !important;
 overflow:hidden !important;
  }
 #onboarding-overlay-button, .prefs-button { display: none !important; }
 .section-title .click-target span {
   color: #fff !important;
   fill: #fff !important;
  }
 .top-site-inner .title span {
   color: #fff !important;
  }
  
 .prefs-pane-button button:hover {
   background-color: #0000001a !important;
  }
 .edit-topsites-button .edit span {
   color: #fff !important;
  }
}
@-moz-document url(about:newtab) {
 body
  {
 background-color: #2D253A !important;
 background-image: url("https://source.unsplash.com/@ahmetozer/likes/1920x1080") !important;
 background-repeat:no-repeat !important;
 background-size: cover !important;
 background-position: center !important;
 overflow:hidden !important;
  }
 #onboarding-overlay-button, .prefs-button { display: none !important; }
 .section-title .click-target span {
   color: #fff !important;
   fill: #fff !important;
  }
 .top-site-inner .title span {
   color: #fff !important;
  }
 .prefs-pane-button button:hover {
   background-color: #0000001a !important;
  }
 .edit-topsites-button .edit span{
   color: #fff !important;
  }
}

@-moz-document url(about:blank) {
 body
  {
 background-color: #2D253A !important;
 /*background-image: url("https://source.unsplash.com/@ahmetozer/likes/1920x1080") !important;*/
 background-repeat:no-repeat !important;
 background-size: cover !important;
 background-position: center !important;
 overflow:hidden !important;
  }
 #onboarding-overlay-button, .prefs-button { display: none !important; }
}
Hepsi bu kadar. Artık Firefox'u açabilirsiniz. Dilerseniz isteğinize göre CSS kodlarıyla oynayarak sizde kendinize göre tasarım düzenlemeleri yapabilirsiniz.

Ahmet Özer'in yazısına bakmak isterseniz: https://ahmetozer.org/Firefox-one-line.html

Endüstri 4.0 ve Sendikalar

Türk Metal Sendikası ve Uludağ Üniversitesi'nin 3 - 6 Mayıs 2018 tarihleri arasında düzenledikleri "5. Akademek - Söz Çalışma Ekonomisi Öğrencilerinde Kurultayı"na katıldım. Kurultayın ana tartışma konusu bu yazının başlığını oluşturan "Endüstri 4.0 ve Sendikalar" olarak belirlenmiş ve Türkiye'nin dört bir yanından gelen Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri öğrencileri bu konuda sunumlar hazırlamışlar. Aslında Endüstri 4.0'ı tartışmanın bile erken olduğu bir ortamda bu konunun sendikalarla olan ilişkisine yönelik yapılan çalışmalar haliyle hayali birer literatür taramasından öteye geçememiş.

Her ne kadar Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri öğrencileri arasında sendikal farkındalığı artırmaya yönelik güzel bir organizasyon olsa da bu sene seçilen konu kurultayın biraz istenen sonucu verememesine neden oldu. Son zamanlarda her yerde duyduğumuz ve "geleceğe hazırlanın" sloganlarıyla teknoloji liselerinin reklamlarında sürekli karşımıza çıkan bu Endüstri 4.0 nedir ona biraz değinelim ardından kurultayın neden istenen sonucu vermediğine ilişkin fikirlerimi sizlerle paylaşacağım.


Nedir bu Endüstri 4.0? Yeni bir çağ başlıyor artık. Bilgi çağı adını verdiğimiz bu çağ için aslında 2000'li yılların başında konuşulmaya başlanmıştı. Hatırlarsınız. Windows 95, Windows XP'nin olduğu, internet kafelerde GTA Vice City ve GTA III oynadığımız dönemler. Counter Strike'daki karakterler bile piksel pikseldi o zamanlar. Daha o zaman günümüzdeki teknolojinin zerresi yokken bilgi çağına geçtik deniliyorsa şimdi hangi çağdayız diye de düşünmüyor değilim hani. Neyse lafı fazla uzatmadan Endüstri 4.0 olarak adlandırdığımız yeni endüstri teknolojisi özünde otomasyon sisteminin temel noktası olarak görülmektedir. Yani artık üretim sisteminde hiçbir şekilde insan gücünün/emeğinin kullanılmadığı tamamen makineler ile üretimin gerçekleştirilmesi sürecidir. Endüstri 4.0 ile sadece üretim değil hizmet sektöründe dahi akıllı sistemlerin kullanılması planlanmaktadır. Buna en güzel örnek olarak Amazon'un ve Philips'in şimdilik test amaçlı kurmuş oldukları içinde hiçbir insanın çalışmadığı marketleri örnek verebiliriz. Aşağıdaki videoda da göreceğiniz üzere stok yönetiminden ürünlerin satılmasına kadar tüm süreçler otomasyon sisteminin bir parçası...

Peki Endüstri 4.0 ile çalışmakta olan vasıfsız çalışanlar olarak adlandırdığımız herhangi zanaat ile uğraşmayan ve el becerisi olmayan insanlar ne olacak? Bu da hükümetlerin ve devletlerin yönlendirmesine ve yeni çağa ayak uydurmasına dayanan bir durum. Eğer devletler Endüstri 4.0'a ilişkin yeni reformlar geliştirmezlerse birçok insan işsiz kalacak.

Peki sendikalar bu konuda bir şey yapamazlar mı? Zamanında Cem Davran ve Hande Ataizi'nin başrollerini paylaştığı Ruhsar dizisini hatırlayanlarınız vardır. O diziden aklımda kalan karakterlerden birisi de reklam firmasının sahibi Önder Bey'dir. Çalışanlarını grev yapmadıkları için azarlayan bir patrondu. Şimdi nerede öyle işveren? Bize Önder Bey gibi patronlar gerek dostlar... Her ne kadar kapital düzen içerisinde kendine bir yer edinmiş olsa da çalıştırdığı işçinin emeğini göz ardı etmeyen sonuna kadar hakkını veren patronlar lazım. Yoksa ekonomi politikalarını bile işverenlere göre yapan hükümetler olduğu sürece sendikaların yapabilecekleri şeyler kısıtlı. Örnek vermek gerekirse; Türkiye'de sendikalaşma oranı 2018 yılı Ocak ayına göre %12,38 ve toplu iş sözleşmesinden yararlanma oranı ise tahmini olarak %5 ila %6 arasında. Ancak Belçika'da 2018 yılında sendikalaşma oranı %54,2 iken toplu iş sözleşmesinden yararlanma oranı %99,2. Yani 11 milyon nüfusu olan Belçika, 4-5 milyon işçisine bizden çok daha fazla önem veriyor. Toplam 15 milyon işçimizin 1.5 milyonu sendikalı iken Belçika'nın 5 milyon işçisinin 2.7 milyonu sendikalı.

Kısaca demek istediğim sendikalar örgütlenme konusunda bir doyum noktasına ulaşamamışken Endüstri 4.0'a ayak uydurmaları uzak bir hedef olarak karşımıza çıkıyor. Sendikaların Endüstri 4.0'a uyum sağlamasından önce örgütlenme üzerinde ne denli etkili olabileceklerine yönelik stratejiler geliştirerek bu konu da çalışmalar yürütmeleri gerekmektedir.

17 Mayıs 2018 Perşembe

Almony: Bir Eski Çağ Hikayesi

Uzun zamandır Wattpad üzerinde hikayeleri inceliyordum ve genellikle genç kızların daha çok rağbet gösterebileceği aşk, intikam konularını barındıran hikayelerle türlü türlü cinsel fantezilerin olduğu farklı içeriklere ve benzer olay örgüsüne sahip hikayeler olduğunu gözlemledim. Bu yüzden bende bir hikaye oluşturmaya karar verdim. Amacım ortamda farkındalık yaratmak ya da genç yazar arkadaşlara yönelik eleştiri oluşturmak değil sadece aklımdaki kurguya uygun hikayeyi bir yerlerde paylaşmak ve bunu bir yerlerde yazarak biriktirip belki de ileride kendim için 50-100 tane basıp eşe dosta dağıtmak...

İşte Almony burada devreye girdi. Aslında genel olay örgüsü ve hikaye kapsamında çok fazla bilgi vermek istemiyorum ancak konusu hakkında ufak bilgiler vereceğim. Şöyle ki; Almony tamamen kendi kafamdan uydurduğum ve gerçekliği olmayan bir ilk çağ kabilesi. Almony'de yaşayan Jula hikayemizin ana karakteri ve Almony'nin yasal lideri. Hikaye boyunca Jula, gerek doğanın gerek Almony'nin içindeki gerekse çevre kabilelerdeki tehditlerle başa çıkmaya çalışıyor.

Şu anda hikayenin daha %2  ya da %3'lük bir kısmı bitti diyebilirim. İş yoğunluğumdan dolayı hikaye yavaş ilerlese de bittiğinde güzel bir olay örgüsüne ve kurguya sahip bir hikaye ortaya çıkacağını düşünüyorum. Yazdığım bölümleri okumak isterseniz aşağıdaki buton üzerinden hikayeme erişebilirsiniz.



9 Ocak 2018 Salı

Hile Web Dizi İnceleme

Filmler ve Filimler ekibi tarafından yapılan ve farklı bir kurgu ile o görmeye alıştığımız klasik hikayelerin dışına çıkarak farklı bir şekilde bizi karşılayan Hile web dizisinin 3. bölümü 1 hafta önce yayınlandı. İşleniş açısından farklı bir kurgusu olduğundan şu an için benim hoşuma gitti ancak yazımın genelinde geniş bir incelememi sizlere sunmaya çalışacağım. 


Öncelikle karşılaştığım ya da tam manasıyla oturtamadığım mantık hatalarından bahsetmek istiyorum. Eğer bir Mr. Robot izleyicisiyseniz ilk bölümü izlediğinizde biraz anımsayacaksınız ancak konu ve işleniş olarak tamamen farklı bir yapıya sahip olduğunu görürsünüz. İlk bölümde aslında genel olarak başrolümüz Felix'i tanıyoruz. Felix, çok ünlü ve önemli hacker ya da yazılımcı dememiz daha doğru olur. 

Dizinin genel kurgusundan bahsedecek olursam da Felix'e bir oyun şirketi geliştirdikleri oyunu gizli bir şekilde gönderiyorlar ve açıkları tespit etmesini istiyorlar. Felix ise oyundaki bularak oyuna bazı hileler geliştiriyor ve olaylarda bu hileler kullanıldıkça gelişiyor ve ilginç bir hal alıyor. Öncelikle birinci bölümde Felix'in bir yazılımcı olduğunu anlıyoruz ancak 3 tane monitörü olan bilgisayardan başka çok fazla bir şey göremiyoruz. Sahne aralarında kod ekranı ve birtakım kod dizileri falan gösterseler fena olmazdı aslında. 

Bunun yanısıra oyunun işleyişini incelediğimizde bir mantık hatasından daha bahsetmek gerekiyor. Öncelikle oyuncular oyunu gerçek hayatlarında oynuyorlar ve oyuna başladıkları ilk lokasyon oyun tarafından ana merkez ve kayıt noktası olarak alınıyor. Tıpkı GTA serilerinde oyunu kaydetmek için ana karakterin evindeki kayıt noktasına gitmemiz gibi. Ancak Felix'in oyunu ilk açtığı sahneyi incelediğimizde Felix'te herhangi bir oyunla doğrudan bağlantı kurmasını sağlayacak ve oyundaki görüntüyü kendisinin görmesini sağlayacak herhangi bir lens, gözlük ya da Ironman kaskı gibi bir kask kullanmadığını görüyoruz. Yani oyuncular bu oyuna bağlanırken oyunla aralarındaki entegreyi nasıl sağlıyorlar sorusuyla karşılaşıyoruz.

Ayrıca Felix'in oyuna yazdığı hilelerin işleyişlerinde bazı mantık hatalarıyla karşılaşıyoruz. Nasıl mı? Şöyle ki Felix oyun için bir silah hilesi yazıyor ve ertesi gün dolabında ağrı makineli silahlarla karşılaşıyor ve ikinci bölümde bu silahların emniyetin silah deposundan çalındığını görüyoruz. Bunun yanısıra ikinci bölümün sonunda da para hilesinden dolayı Felix'in banka hesabına milyonlarca kişiden aktarım yapıldığını görüyoruz. Şimdi asıl mantık hatasına gelelim, Felix'in ilk bölüm ve ikinci bölümde çok iyi bir yazılımcı olduğu üstüne basılarak bize aktarılıyor. Ve Felix, bu kadar iyi bir yazılımcı olmasına rağmen hileleri yazarken yazdığı hilelerin çalışma mantığı hakkında bir bilgisi olmadan yazmış gibi (silahların geliş şekillerinden dolayı sadece para hilesi için bahsediyorum) paranın farklı banka hesaplarından geldiğine çok şaşırıyor. Bu kadar iyi bir yazılımcı yazdığı hilenin çalışma mantığını kendisi hazırlar ve hile çalışırken de bütün aşamalar hakkında bilgisi vardır aksi takdirde yazdığı hile bir aşamada hata verirse eğer anında müdahale etmesi gerekir. Ancak Felix burada kendi yazdığı hilenin işleyişinden bir haber gibi davranması mantıksız bir durum olmuş.

Ek olarak ikinci bölümde karşılaştığımız oyun görevinde Felix, oyunla yakından uzaktan alakası olmayan ya da alakası aktarılmayan ünlü bir oyuncuyu öldürmesi gerektiğini görüyoruz. Emniyetten nasıl çalındığı ve Felix'in evine nasıl konulduğu hakkında aşırı şüphelerimin olduğu silahlardan birini alarak görevi gerçekleştiriyor. Burada asıl büyük mantık hatasını da üçüncü bölümde görüyoruz. İkinci bölümde ünlü oyuncu daha cafeye gitmeden gideceği cafenin koordinatlarını veren oyunumuz sayesinde Felix, mükemmel bir atış yaparak uzak mesafeden çok iyi bir şekilde kafasından vuruyor. Buradaki asıl mantık hatasını da üçüncü bölümde Felix'in kullandığı silahtan çıkan boş kovanın dijital bir şekilde kaybolduğunu görüyoruz. Emniyetten çalınan gerçek bir silahla gerçek bir mermi kullanarak oyun görevi gereği birinin gerçekten ölmesine rağmen boş kovan ne hikmetse dijital bir şekilde kayboluyor.

Daha üçüncü bölümden bazı şeyler tabi ki netlik kazanamaz ileri de belki de bu gerçekleşen olayların aşırı derecede güzel bir bağlantısı olacağını göreceğiz ancak  bu tarz eksiklikler dizinin işleyişini yavaşlattıkları için biraz sıkıcı olabiliyor. 

Şimdi diyeceksiniz ki: "hiç mi güzel bir yanı yok bu dizinin izlemeyelim mi yani?" Kesinlikle izlemenizi öneririm. Bir kere ülkemiz dizi tarihinde eşine rastlamadığımız çok güzel bir konuyu ele alarak üstelik bunu da web dizi şeklinde ücretsiz olarak bizlere sunarak yapıyorlar. Sadece bu yüzden bile arka sekme de sırf reklamlardan para kazanmalarına destek olmak için defalarca açılabilir. Bunun dışında oyuncular amatör olmasına rağmen bir iki oyuncu dışında gerçekten takdire şayan bir performans sergiliyorlar. Özellikle üçüncü bölümde adını göremediğim ancak 10. dakikada gördüğümüz kızıl saçlı bayanın oyunculuğunu gerçekten çok beğendim. Bunun yanısıra ufak bir spoiler daha vericem üçüncü bölümün sonunda birde after credit sahnesi var.