Blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Blog etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Haziran 2021 Pazar

Hizmet ve Fayda İlişkisi: Ankara Havaalanı Örneği

 Hizmet ve fayda, hizmet alan ve hizmet veren arasındaki memnuniyet ilişkisinin en temel ilişkisidir. Hizmet alan, yani müşteri, her zaman en yüksek faydayı sağlayabileceği hizmeti en uygun fiyatlandırma ve maliyet ile almak ister. Hizmet veren ise, yani işletme, her zaman en yüksek karı sağlamak için minimum maliyet ve maksimum fiyatlandırma ile sürekli olarak hizmet vermek ister. En temel de baktığımızda basit bir şekilde bir mahalle bakkalının 1TL'den satabileceği bir çikolatayı karını en yüksek seviyede tutabilmek için 2TL'den satması şeklinde yorumlayabilir. Müşterinin ise o bakkaldaki 2TL'lik çikolata yerine en uygun maliyet ve en yüksek fayda düşüncesi ile hareket etmesinden dolayı 0.50TL'lik çikolataya yönelmesini söyleyebiliriz.

Günümüzde birçok şirket bu işletme ve müşteri davranışlarını analiz ederek üretimlerini, ürün yelpazelerini ve pazarlama stratejilerini bu analizlere göre belirlemekteler. Dünya'nın birçok farklı ülkesinde geçerli olan bu analiz düzeni ülkemizde de geçerli olmalı bir an önce. 3 gün önce Avustralya'dan Türkiye'ye dönüş yaptım ve Ankara Esenboğa Havaalanında, Avustralya'dan getirdiğim hattım kapsam dışı kaldığı için, Türk Telekom tarafından sağlanan havaalanının ücretsiz internet hizmetine bağlanarak yakınlarımla iletişime geçmeye çalıştım. Ancak ne yazık ki internet altyapısını sağlayan Türk Telekom nasıl bir düşünce ile bu altyapı hizmeti sunmayı amaçladıysa artık internete bağlanmak istediğiniz zaman sizden bir telefon numarası istiyor. Aslında diğer havaalanlarında olan, en azından benim gördüğüm Doha, Manila, Sydney gibi şehirlerde, bu temel bilgileri verdikten sonra otomatik olarak bağlanabiliyorsunuz. Ancak Türk Telekom'da bu telefon numarısını girdikten hemen sonra size bir mesaj gönderdiğini ve bu mesajdaki kodu girmeniz gerektiğini söylüyor. Ne güzel değil mi? Yurtdışından gelen bir insanın kapsam dışı olan hattına mesaj atın ve o mesajın kişi tarafından okunabileceğini düşünün ve ücretsiz internet hizmeti sağladığınızı düşünün.

Bu hizmetleri hangi kafalarla, nasıl veriyor ve hangi memnuiyet sistemine göre ölçüm yaparak aynı hizmetleri vermeye devam edebiliyorsunuz anlayabilmiş değilim....

13 Haziran 2021 Pazar

Sendikal Güç ve Refah Düzeyi İkilemi

Sendikalar yapıları gereği üyesi olsun olmasın tüm işçilerin sosyal ve ekonomik haklarının korunması ve geliştirilmesi için ortaya çıkmış güçlü gruplardır. Temel amaçları sosyal ve ekonomik hakların korunması ve geliştirilmesi olan bu kurumlar aslında işçi kesiminin refah düzeyini belli bir düzeyde tutmaya özen gösterirler ve bunun için mücadele ederler. Peki refah düzeyi yüksek bir toplumda sendikal mücadelenin başarısı ne olabilir?

Sendikal Mücadele
 

Öncelikle bu konuda kendi fikirlerimden bahsedeceğimi ve bazı temel noktalardan hareket ederek bu yazının ana temasından çıkmadan devam edeceğimi belirtmek isterim. Sendikaların ilk ortaya çıktığı dönemlere baktığımızda genellikle sürekli düşürülen ücretler ve zorlaşan yaşam standartlarına karşın işçilerin bir araya gelerek kolektif bir grup olarak işverene karşı isyan etmelerini görmekteyiz. Örneğin, sendikal mücadelelerin ilk ortaya çıktığı İngiltere'deki o dönemi incelediğimizde artan makineleşme ile beraber düşen işçilik ücretleri, çocuk işçiliğin artması, uzun süren çalışma saatleri, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili önlemlerin alınmamasının doğrultusunda çalışanların yaşam standartlarının düşerek aile ve eğlence hayatlarının sonlanarak sadece iş yaşamına entegre bir hayat sürdürmelerini sayabiliriz. Bu nedenle ortaya çıkan işçi isyanları ve ortaya çıkan kanlı grevler sonucunda örgütlenen işçilerin mesleki ve sektörel olarak gruplanmaları ile sendikalar ortaya çıkmıştır. 

Günümüze geldiğimizde baskıcı rejimlerin ve diktatörlük hükümetlerinin yönettiği ülkeleri saymazsak, sendikalar işçilerin refah düzeylerine göre hareket etmektedirler. Bu ülkeleri bu konunun dışında tutmamızın en temel sebebi ise sendika yöneticilerinin hükümet odaklı hareket ederek, hak mücadelesinden kaçındıklarını görmekteyim. Bu doğrultu da hak mücadelesinin olmadığı bir ortamda sendikal gelişimden söz edemeyiz. Bu dipnotu aktardıktan sonra konumuza dönecek olursak, sendikal mücadelenin refah düzeyine oranla düşüş göstermesini, birebir yaşadığım bir örnek olarak, Avustralya'dan verebilirim. Avustralya'da bulunan Avustralya Üretim İşçileri Sendikası'nın 2019 yılında imzaladığı toplu iş sözleşmesi ile üyelerine yıllık yüzde 1,5 zam aldıklarını öğrendim. Dışarıdan bakıldığında aslında son derece gülünç bir rakam olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak yaşam kalitesi, refah düzeyi, satınalım gücü gibi etmenleri işin kattığımızda ve enflasyonun yüzde 3 ile yüzde 5 arasında inip çıktığını düşündüğümüzde üyeleri bir nebze de olsa tatmin edebilecek seviyede olduğunu söyleyebilirim. Buradan hareketle refah düzeyinin ortaya çıkardığı yaşam kalitesinin yüksek olması ile birlikte satınalım gücünün yeterli seviye de olması hem işçileri hem de sendikaları hak mücadelesinin dışında olmasını sağlıyor.

Hak arama konusunda bir mücadeleye girebilmek için öncelikle işveren ya da hükümet tarafından işçi kesiminin birtakım haklarının kısıtlanması ya da elden alınması gerekmektedir. Ortada böyle bir durum yokken, yaşamsal faaliyetlerin yerine getirilebilmesi ve Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisinde belirttiği basamaklardan ilk üçünü (Fizyolojik ihtiyaçlar, Güvenlik İhtiyacı, Ait olma ve sevgi ihtiyacı) vatandaşlarına kolaylıkla sunabilen ülkelerde sendikal mücadelelerin sadece ideolojik etken olarak ortaya çıktığını ve sembolik bir şekilde desteklendiğini görüyorum.

12 Haziran 2021 Cumartesi

Huawei'nin Gücünün En büyük Örneği: HarmonyOS

Google, Donald Trump'ın Amerika Birleşik Devletlerinin başkanı olduğu dönemde bildiğiniz gibi Huawei'ye Android desteği vermeyi kesmişti. O günden sonra hiçbir şey de eskisi gibi olmadı. Özellikle de Huawei'nin dünyanın en çok satan akıllı telefon üreticilerinden birisi olduğunu düşündüğümüzde Google'ın kendisi açısından çokta doğru bir karar verip vermediği fazlasıyla tartışıldı. Hatta yapılan açıklamalarda Huawei, bu işbirliğinin bozulmasını istemediğini ve bu durumu düzeltmek için uğraştıklarını açıklamıştı.
 
HarmonyOS

Ancak Huawei'nin tüm çabalarına rağmen Google, Çinli üreticiye adeta bir Amerikan ambargosu uyguladı. Bu süreçten sonra ise Huawei, kendisi için en doğru çıkış yolunun kendi işletim sistemi ve ekosistemini geliştirmek olduğuna karar vererek, zaten daha önceden çalışmalarına başladığı, HarmonyOS'u tüm dünyaya duyurdu. Şimdi size tutup da HarmonyOS hakkında tanıtıcı bilgiler verip gereksiz laf kalabalığı yapmayacağım. HarmonyOS için söyleyebileceğim en temel bilgi, Iron Man serisindeki Jarvis neyse HarmonyOS o olmaya çalışıyor. Kısaca özetlediğim zaman bu tanım son derece yerine oturuyor.

Huawei, ülkemizde her ne kadar bilinmese de özellikle Çin pazarında akıllı telefon haricinde tıpkı Xiaomi gibi bir çok farklı akıllı ev eşyası üretmekte. Elektrik süpürgesi, televizyon, klima vs. bir çok gündelik kullanım amaçlı ürünleri bulunan bir marka. Bunun yanı sıra telekominikasyon altyapısı ürünlerinde de dünyanın en büyük üreticilerinden bir tanesi. Operatörlerin kullandığı baz istasyonlarının büyük bir çoğunluğu Huawei, tarafından üretiliyor.

Huawei'nin HarmonyOS'u çıkarması demek; Huawei ürünlerini kullanıcıların artık sadece HarmonyOS destekleyen Huawei ürünlerini kullanmaya devam etmesine zorlanması demek. Tıpkı Apple gibi... Bir iPhone satın aldığınızda tam uyumlu çalışması için bir Macbook almanız gerek, bir Apple Wacth almanız gerek, bir AirPods almanız gerek demek. Böylelikle hepsini uyumlu bir şekilde kullanıp herhangi bir entegrasyon problemi olmadan yolunuza bakabilin. Huawei'nin yaptığı ise bu ürün yelpazesini fırın, süpürge, buzdolabı gibi günlük hayatın her noktasında kullanılan ürünlerle genişletmek oldu.

Iron Man filmlerini izlediğimiz zamanlar herkes kendi kendine demiştir: "Ulan bu Jarvis gibi bir şey olsa direk alırım. Baksana ne kadar güzel, ne söylesen anında yapıyor." İşte Huawei size bu kolaylığı ve teknolojiyi HarmonyOS ile sunarak artık bu durumun herkesin erişebileceği bir teknoloji olduğunu gösteriyor. Huawei bu açıdan son derece güçlü bir marka olduğunu da tüm dünyaya kanıtlamış durumda. Sonuçta böylesine bir teknolojiyi son kullanıcıya indirgemiş ve artık klasik akıllı telefon, akıllı ev ürünleri gibi yelpazeyi tümleşik hale getirerek size hayalinizdeki teknolojiyi doğrudan sunmuş. İşte teknoloji savaşlarının hayatımıza ne kadar etki edeceğinin en büyük kanıtı olarak karşımıza çıkan büyük bir örneği...

Salgın'da Sosyal Destek Nasıl Yapılır?

Covid-19, sadece bizim ülkemizde değil tüm dünyada büyük bir etki yarattı ve çalışma hayatı ile ekonomik yaşamı doğrudan etkiledi. Çalışan kesimin yanında küçük ve büyük işletmeleri sert bir şekilde vuran bu salgın, online alışveriş bazlı çalışan işletmeler içinse bulunmaz nimetti. Buraya kadar okuduklarınız size bir Covid-19 ve sektör analizi gibi gelecek ancak yazının devamında dünyadan ve Türkiye'den örneklerle salgın döneminde uygulanan başarılı desteklerden bahsedeceğim.


Melbourne

Öncelikle bu konuya doğrudan şu anda içerisinde yaşadığım ülke olan Avustralya'dan bir örnekle başlamak istedim. Melbourne'de Covid-19 salgını vatandaşlar için sıkıntılı bir şekilde başladı ve devam ediyor. Avustralya bir eyaletler ülkesi olduğu için her eyalet, devletin kendi aldığı önlemlerden bağımsız olarak, kendi önlemini aldı. Bunların en güzel örneklerinden bir tanesi de Melbourne. Çok sert geçen salgın döneminde Melbourne, 2020 yılının Ağustos ayında vaka sayılarının 700'lere dayanmasından 3 haftalık sokağa çıkma yasağı ilan etti. Bu yasak süresinde ise Melbourne'ün içerisinde bulunduğu Victoria eyaleti sınırları içinde yaşayan her vatandaşa istisnasız devlet sağlandı. Bu devlet desteğinden kısaca bahsetmem gerekirse, Victoria eyaletinde yaşayan bir ailenin geçim masrafı eyalet hükümetinin hesaplamalarına göre (kira, mutfak masrafı, yakıt masrafı, eğlence masrafı, giyim masrafı gibi) haftalık 800 Avustralya doları düzeyinde olduğu görünüyor. Ancak eyalet hükümeti insanların evlerinde kalmaları için haftalık 1500 Avustralya doları yardımda bulundu.

Lezzet Ankara

Ülkemizde hükümetin yaptığı komik yardımlardan bahsetmek durumu daha da komik hale getireceğinden bu kısımda sadece Ankara Büyükşehir Belediyesi'nin ortaya çıkardığı bir projeden bahsetmek istiyorum. Geçenlerde Mansur Yavaş'ın Twitter hesabından paylaştığı bu proje aslında işletmeler için son derece faydalı başarılı bir proje olacak gibi duruyor. Bildiğiniz gibi ülkemizde online yemek siparişi yapabildiğiniz farklı uygulamalar ve internet siteleri bulunuyor. Bunlardan en tanınanı ve bilinirliği en yüksek olanı Yemeksepeti... Mansur Yavaş önderliğinde Ankara Büyükşehir Belediyesi, sadece Ankara içerisinde hizmet verecek benzeri bir proje hazırladıklarını açıkladı. Lezzet Ankara adı verilen bu proje ile Ankara'daki gıda sektöründe yer alan işletmeler ücretsiz üye olarak sıfır komisyon sayesinde müşterileri ile tıpkı kendi internet sitelerinden sipariş veriliyormuş gibi kendi fiyatları üzerinden alışveriş yürütebilecekler. Aslında bu projenin en güzel tarafı hem müşteriler doğrudan işletmelerin kendi fiyatlarını görebilecek hem de işletmeler yaptıkları her satıştan aracı firmaya komisyon ödemeden fiyat farklılığı olmadan satış yapabilecek. Salgın döneminde zaten ağır bir darbe yiyen işletmeler bir de komisyon ödemek zorunda kalmayacak.

İtalya Covid Destek Paketi

Covid-19 salgınını en ağır yaşayan Avrupa ülkelerinden birisi de İtalya... Hepimizin aklında yer etmiştir, insanların balkonlara çıkıp şarkılar söylediği ve birbirlerine moral verme çabaları içerisinde salgının azalmasını beklediği günleri. İtalya'da şu anda 10 Temmuz 2021 itibariyle, 2078 yeni vaka bulunuyor ve bu rakalamlara 40 binlerden gelindi. Salgının en sert olduğu zamanlarda İtalya, toplamda 32 milyar avroluk bir destek paketini uygulamaya koydu. Bu yardım paketinin 11 milyar avrosu ise doğrudan vatandaşlara nakit yardımı olarak uygulandı.

Kanada Covid Destek Paketi

Covid-19 konusunda en erken tedbirleri alan ülkelerden birisi kesinlikle Kanada oldu. Çok iyi hatırlıyorum salgının ilk dönemlerinde Avrupa ülkeleri daha sürecin nasıl devam edeceğini beklerken Kanada Başbakanı'nın "Vatandaşlarımız hiç merak etmesin. Onların sağlığı bizim için her şeyden çok daha önemli gereken destek verilecek yeter ki sokaklara çıkmayın" açıklamalarını. Kanada bu süreçte ilk etapta 82 milyar Kanada doları gibi müthiş bir büyüklükte yardım paketi açıklamış, daha sonra yapılan eklemelerle bu paketi 107 milyar Kanada doları olarak güncellemişti. Bu paketin 52 milyar Kanada dolarının doğrudan vatandaşlara yardım olarak, kalan 57 milyar Kanada dolarının ise ekonomiyi canlandırma hamlelerine destek amaçlı kullanılacağı açıklanmıştı.

İşin özeti yardım yaptığın zaman ekonomik yeterlilik çok önemli bir rol oynuyor. Avustralya, İtalya, Kanada gibi ülkelerin yaptıkları yardımları göz önüne aldığımızda ülkemizde esnaflar için yapılan 3000 TL'lik kira yardımları komik duruyor. Sonuçta o esnaf zaten 10.000 TL kira ödüyor.  Ekonomiyi canlı tutmak ve salgından en az hasarla kurtulmak için güçlü bir ekonomik güvence sağlamak ve acil durum politikaları uygulamak gerekiyor.

10 Haziran 2021 Perşembe

İzlenesi YouTube Kanalları - 2

 Daha önce yazdığım bu yazımda bazı YouTube kanallarından bahsetmiştim. Tabi bu yazımı yazmamın üzerinden neredeyse üç yıl geçmiş ve bu süre zarfında hayatımızda birçok şey değişti. Buna bağlı olarak izlediğimiz ve beğendiğimiz içerikler de değişti. Bende "İzlenesi YouTube Kanalları" yazımın güncellenmiş bir versiyonunu daha yayınlamaya karar verdim.
İşte sizler bulduğum ve kendimin de takip ettiği bazı kanallar...

Murat Soner
 

Murat Soner, belki de benim en beğendiğim kanallardan birisidir. Özellikle son derece eğlenceli dizi yorumları ve kendini dinlettiren tarzı başarılı bulduğum kanallardan birisidir. Murat Soner, yapıcı dizi yorumlarının yanı sıra daha önce radyoculuk yaptığı dönemlerde Gaga programını da YouTube'a uyarlamış. O videolarına da göz atmanızı isterim.
 
Erdi Özüağ
 

Erdi Özüağ, yeni teknolojik gelişmeleri yakından takip eden ve bunları olabildiğince anlaşılır ve sade bir şekilde bize aktarmaya çalışan bir teknoloji uzmanıdır. Özellikle Huawei'nin HarmonyOS işletim sistemi ile ilgili çektiği videoyu kesin izleyin. Bir teknoloji ne kadar sade ve anlaşılır anlatılabilirse o kadar sade ve anlaşılır anlatmış.
 
Enis Kirazoğlu
 

Oyun dünyasında ülkemizden birkaç isim sayacak olsam Enis Kirazoğlu kesinlikle her defasında ilk sırada yer alırdı. Oyunları teknik ve son kullanıcı açısından derinlemesine incelemesinin yanı sıra bir de üstüne bizim dilimizle doğal bir şekilde anlatması yok mu? Bazen kendisini izlerken "şu videoları keşke biraz daha uzun tutsa" diye geçiriyorum içimden. Ayrıca diğer oyun kanalları gibi sadece kendisini ya da sadece oyun görüntülerini de göstermiyor. Konunun akışına uygun şekilde sunduğu görsellere size geçen diyalogları ve daha bir çok şeyi de yaşıyormuşsunuz gibi hissettirerek anlatmayı da başarıyor.

Soft Box Türkiye
 

Aslında filmlerden kesitler paylaşmak her ne kadar basit görünse de bir o kadar da zor bir iştir. Sonuçta bir filmin içinden bir sahneyi kestiğinizde bu sahnenin konusunu ve kurgusunu doğru yakalamanız gerekmektedir. İşte Soft Box Türkiye ekibi bunu gerçekten çok başarılı bir şekilde yapıyor. Ayrıca açtıkları bloglarında da yaptıkları film ve dizi incelemeleri ile size güzel öneriler sunup fikirler verebiliyor.

6 Haziran 2021 Pazar

Zack Snyder Zombilere Farklı Bakmış: Army of The Dead

Zack Snyder'in ayrılmasıyla Joss Whedon'ın bitirdiği Justice League ile büyük bir hayal kırıklığı yaratan DC, belki de son zamanlardaki en mantıklı hamlesini yaparak Justice League'yi yeniden Zack Snyder ile izleyicilere sunmuş ve büyük bir çoğunluk tarafından takdirle ve hayranlıkla karşılanmıştı. Özellikle DC serüveni boyunca adından oldukça sık bir şekilde söz ettiren yönetmen Zack Snyder şimdi ise tamamen farklı bir kurgudaki zombi filmi ile karşımıza çıkıyor.
 
Army Of The Dead
 
Özellikle The Walking Dead dizisi ile başlayan zombi film ve dizilerine ilgim gün geçtikçe ilginç bir şekilde artmıştı ancak ne yazık ki bu konudaki kaliteli yapımlar oldukça kısıtlı... Zack Snyder ile güncel ve kaliteli bir yapım daha ortaya çıkmış ve listeme ekledim. Artık gönül rahatlığıyla canım sıkıldıkça izleyebilirim.
 
Army of The Dead, diğer zombi filmlerinden farklı olarak bizler için zombilere yeni bir bakış acısı ve zombi avlamakla normal hayatın harmanlanmasını sunması açısından güzel bir yenilik sunuyor. Aslında genelde hep aklıma takılan bir sorudur "O kadar asker, polis, kolluk kuvvetleri ve teknoloji varken sadece insanları yemek için üstlerine koşan birkaç beyinsiz nasıl olur da tüm dünyayı istila edebilir?"... Bu sorumun cevabını kısmen de olsa The Walking Dead dizisinde buldum ancak geriye kalan filmlerden neredeyse hiçbirinde buna değinilmemekte... Zack Snyder farklılık yaparak zombilerin kolonileşmesini konu almış.

Bu filmde gördüğümüz zombiler daha eski filmlerdeki gibi aptal, ne yaptığını bilmeyen, sadece karşısına çıkanı sapık gibi takip edip ısırmak yerine, kendi bölgelerini kurarak, evlilik bağı ve ailesine yapısına bürünmelerini ve kendilerine verilen kurbanlara karşılık bölgelerinde belli başlı imtiyazlar verebildiklerini görüyoruz. 
 
Filmin konusu ise zengin bir iş adamı zombilerin istila ettiği Las Vegas şehrindeki bir kumarhanenin kasasını soymak amacıyla başkarakterimiz olan eski asker Scott Ward'ı tutuyor ve bir ekip kurmasını söylüyor. Scott kendisinden istendiği gibi bir ekip kuruyor ve kasayı soymak için yola koyuluyor ve kızıyla bozuk olan ilişkisini düzeltmek için bu soygunu bir fırsata dönüştürmek istiyor. Filmin sonunda ise işler sarpa sarıyor ve ekipten sadece iki kişi hayatta kalıyor. Filme genel anlamıyla baktığımızda bir nebze sıkıcı ancak Zack Snyder, zombi ve soygun ikilisini başarıyla bir araya getirmiş. Benim film içerisinde en beğendiğim kısım ise ekipteki kasa ustası ve ekibin ne iş yaptığı bilinmeyen ve kaslarını göstererek şekilli şukullu hamleler yapan ağır abimiz arasında geçen zamanda sıkışma ile ilgili olan sahne... Gerçekten beklenmeyen anda gelen farklı bir bakış katmış filmin içine...

5 Haziran 2021 Cumartesi

Kolay Yoldan Para Kazanmak Hayal mi, Gerçek mi?

Değişen ekonomi, yeni teknolojiler, doyumsuz satın alma isteği ve daha nicesi ile günümüzün Covid-19'dan bile daha tehlikeli en büyük salgını kolay yoldan para kazanmak... Uzun bir süredir yazmadığım bloguma bu yazı ile yeni bir başlangıç yapmak istedim. Aslında konu hakkında uzun uzun düşündüm. "Acaba ne yazsam?", "Aaa Xiaomi yeni telefon çıkarmış", "Apple'da yeni bir açık keşfedilmiş", "Bitcoin zirve yapmış sonra tekrar batmış" şeklindeki yazıları görünce, "Yok mu kardeşim düzgün bir haber?" dedim. Ancak tam bu sözümü söylerken de insanların son zamanlarda en çok kripto para borsalarına yoğunlaştığını ve birçok insanın bilinçsiz bir şekilde evinin, arabasının belki de cebindeki son parasının buralarda heba olduğunu gördüm. Bende bu şekilde yeni bir giriş yapmaya karar verdim. Evet "Kolay yoldan para kazanabilir miyiz?" sorusuna kendi bakış açımla vereceğim cevabıma geçebiliriz.
 
Kolay yoldan para kazanmak
 
Bana kalırsa kolay yoldan para kazanmak diye bir durum söz konusu dahi olamaz. Aslında kolay yollardan para kazanmak gününün çoğunluğunu çalışarak geçiren insanların kendilerini avutmaları için ortaya çıkmış, sonrasında da birtakım art niyetli insanların, para kazanmaya çalışan insanların umutlarını kullanarak kendilerine çıkar sağlamalarına yarayan bir söylem olarak hayatımıza yerleşmiş bir kalıp... Şimdi bunu söylediğim zaman başınızın üstünde soru işaretleri dönecek. "Ne demek kardeşim, benim dayımın oğlunun arkadaşının kardeşinin kayınbiraderinin amcasının torunu Bitcoin'den zengin olmuş" falan filan. Emin olun analiz olmadan, değerlendirme olmadan ya da çalışılmadan kolay yoldan para kazanılamaz. Eğer olsaydı şu anda dünyanın en zengin insanları listesinde muhtemelen defineciler yer alırdı.

Önemli olan kolay yoldan para kazanmak değil aslında, önemli olan katma değeri olan iş başarmak. Amerika'yı yeniden keşfetmenize gerek yok. Belli başlı yatırımlarla en iyi bildiğiniz işi en iyi hale getirmeye çalışın sadece... Yaptığınız işin hakkını verin, en iyi şekilde en doğru şekilde yapmaya ve bunları yaparken kendinizi geliştirmeye, öğrenmeye ve egonuzdan kurtulmaya çalışın. Ufak bir örnek ile bu söylediğimi size açıklamaya çalışayım. Dünyanın en büyük şirketlerinden Facebook, sahibi Mark Zuckerberg ise dünyanın en genç dolar milyarderlerinden... Mark istese, Facebook'u olduğu gibi bırakıp "Banane kardeşim, insanlar üye oldular zaten ben zaten en büyük sosyal medya platformuyum haliyle paramı kazanıyorum artık bundan sonra Facebook kendi halinde takılsın bende Chen'le birlikte Maldivlere tatile gideceğim, dünya turu yapacağım" diyemez mi? Ancak bizim oğlan o kadar hırslı ki bunu aklından bile geçirmemiş olacak ki Snapchat'i satın alamayacağını öğrendiği günün ertesinde bitirdi. Peki neden? Çünkü adam bir kere "Ben en iyiyim!" dedi ve bu alanda ortaya çıkan en yeni teknolojileri, gelişmeleri takip ederek "Eğer ben en iyi olup para kazanmak istiyorsam bunu öğrenmeliyim" diyor. Instagram'ı satın alıp bir dönemin fırtınalar estiren Vine'ını bitirdi ya da Facebook Gaming ile Twicth'e rakip olmaya çalıştı. Satın aldığı firmalarla Google'ın Boston Robotics'ine rakip ürünler ortaya koymaya adım attı.

Verdiğim örneğe dikkat edin. Mark, gelişmeleri takip ederek neler olduklarını öğrendi ve onlara yatırım yaparak ben bu işin en iyisiyim dedi. Kolay yoldan para mı kazanmak? Hayır kardeşim yok öyle bir dünya! Oturacaksın hangi işi yapmak istediğine, hangi gelişmeleri takip etmek istediğine, hangi metodları öğrenmek istediğine, hangi şekilde yatırım yapmak istediğine karar vereceksin! Sonra işe koyulacaksın. Kripto para ile mi ilgilenmek istiyorsun o zaman tablo okumayı, grafik yorumlamayı ve analiz etmeyi öğreneceksin önce, sonra da yatırım yapıp öğrendiklerini uygulamaya koyacaksın yoksa televizyonlardaki ya da gazetelerdeki haberlerden birine konu olmaktan öteye gidemezsin.

5 Temmuz 2020 Pazar

Ya Sosyal Ağlar Kapanırsa?

Teknoloji devriminden sonra hayatımızın vazgeçilmezleri haline gelen sosyal ağlar için yapılan kurgusal bazı görsellere rastladım ve bu yazıyı yazmaya karar verdim. Kurgusal görsellerde genellikle eski Hollywood filmlerinden akıllara kazınan sahnelerden kesitler gibi duruyor. Peki bu kurgu görseller gerçek olsaydı ne olurdu?

Ya Sosyal Ağlar Kapanırsa?

Aslında serbest piyasalarda hiçbir zaman kapanan bir girişimin bıraktığı boşluk sonsuza kadar öyle kalmaz. Bunun en büyük örneklerinden birisi dünya genelinde yaklaşık 3 milyar insanın kullandığı Facebook'tur. 2005 yılında ilk ortaya çıktığında piyasanın kralı MySpace'di. Ancak insanlar Facebook'un varlığından haberdar oldu ve farklı arayışlar için Facebook'u tercih etmeye başladı. Sonuç olarak MySpace satıldı ve Facebook yeni kral oldu.

Bu yüzden bir kapanış hikayesi düşüneceksek bunun yeni girişimlerin ortaya çıkışını düşünerek başlayabiliriz. Bu durumda en mantıklı yeni girişimler akıllı gözlüklerin yaygınlaşması ile olacaktır. Google Glass ilk ortaya çıktığında tanıtım videosunda da görebileceğiniz üzere Google Plus'ta paylaş özelliği barındırıyordu. Bu alanda yatırımlar yapan ve ürünler geliştiren yeni şirketler bildiğimiz klasik sosyal ağların sonunu getirebilir. Son derece kullanışlı ve anlık olarak görüntü veren bu ürünler son kullanıcıların ilgisini çekecektir. Bu yüzden bildiğimiz klasik sosyal ağların kapanması konusunu sadece akıllı gözlükler gibi yeni teknolojiler ve ürünlerle düşünebiliriz.


Sosyal ağların kapanması ile dijital pazarlama stratejilerinin de tamamen farklı yönlere evrimi ve geliştiricilerin kendilerini sanal gerçekliğe yönlendirmeleri ve büyük bir piyasanın tamamen sanal gerçeklik üzerine evrilmesini görmek kaçınılmaz olacaktır.

Sonuçta her girişimin farklı hikayesi olduğu gibi farklı girişimlerin ortaya çıkması sonucu çöküşü de kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden klasik sosyal ağların ortadan kalkması için önümüzde uzun bir süre var gibi duruyor.

19 Mayıs 2020 Salı

Coronavirüs Döneminde Hızlı Olan E-Ticaret Markaları Kazanıyor!

Covid-19 tüketici alışkanlıklarını değiştirdi. Süper marketlerin kasa önlerinde oluşan uzun kuyruklar sanal marketlere taşındı. Ancak bu da başka bir sorunu beraberinde getirdi. Güvenli alışveriş fırsatı sunan bu marketlerin çoğu, online siparişlerinde bile giderek artan taleplere yetişemez hale geldi. Verdiği siparişin evine gelmesini günlerce bekleyen tüketici ise alternatifler arayışında. İşte bu alternatifler arasından en fazla öne çıkan isim ise Avansas oldu. 

Avansas'ın Tecrübesi Hıza Alışkın Olması!
Avansas bu zorlu Covid günlerine kadar yalnızca iş dünyasının yakından tanıdığı bir e-ticaret firmasıydı. Alanında öncü birçok şirketin, ofis ve dükkân gibi sayısız iş yerinin alışverişlerinde tercih ettiği Avansas, iş dünyasının hızına yetişmek için kendi dağıtım ağını kurmuş ve bu yöntemle firmaların güvenini kazanmayı başarmış. Şimdi ise bu tecrübesinden herkesin faydalanabilmesi için yepyeni bir karar alarak evlere teslimat sürecini başlattı.

E-Ticaret
 
Ürünleriniz Sadece 1 İş Günü İçinde Kapınızda!
Avansas'ın yeni kararında dikkat çeken en önemli nokta evlere servisi 1 iş günü içerisinde gerçekleştiriyor olması. Muadillerinin neredeyse 4-5 güne uzayan teslimat süreçleriyle kıyaslandığında Avansas sadece bu yönüyle bile ilk tercih olmayı başarıyor. İstanbul başta olmak üzere, Ankara, Bursa, Kocaeli, Tekirdağ, illerindeki tüm evlerin siparişleri 1 iş günü içinde kapılarına geliyor. Üstelik Avansas’ın hijyenik teslimat araçlarıyla. 

Avansas Düzenli Sterilizasyon Çalışmasına ve Ekip Sağlığına Her Şeyden Çok Önem Veriyor!
Hijyen kurallarına herkesin fazlasıyla dikkat ettiği bugünlerde Avansas'ın önemli bir artısı daha var. Düzenli olarak dezenfekte ettiği kendi araçlarıyla teslimat yapıyor. Böylece, evlere girecek olan ürünlerle temas edenlerin sayısı bir hayli sınırlandırılıyor. Avansas'ın düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirdiği dağıtım ekibi dışında hiç kimse ürünlerle temas etmiyor. Siparişler kargo kamyonlarında ya da ofislerinde günlerce virüse açık bir halde bekletilmiyor. Düzenli olarak sterilizasyon çalışmaları yapılan Avansas depolarından yapılan alışveriş yine firmanın kendi steril araçları ve eldiven, maske gibi koruyucularla çalışan ekibi sayesinde 1 iş günü içinde evlere ulaştırılıyor.

Peki Avansas'ta Neler Var?
Bu soruyu "Avansas'ta yok yok" diye yanıtlamak mümkün. Kolonyadan çamaşır suyuna, tuvalet kâğıdından mutfak bezine ve hatta kişisel bakım ürünlerine kadar herhangi bir markette bulunandan daha fazla temizlik ürünü Avansas'ın stoklarında yerini almış. Bunların yanı sıra mutfaklara gönül rahatlığıyla alınabilecek bakliyat, makarna, un, sağlıklı atıştırmalıklar, bitki çayları, kahve türleri ve daha birçok yiyecek ve içecek çeşitliliğine de ulaşmak mümkün. 
Avansas karantina sürecinden etkilenen çocukları da unutmamış. Bahçelerde, parklarda koşturmaya alışkın olan küçüklerin bugünlerde yaşadığı sıkıntı bir hayli büyük. Onları eğlendirmek ve birlikte güzel vakit geçirmek isteyen ebeveynlerin işini kolaylaştıracak birçok paket hazırlanmış. Üstelik bu sağlıklı boya setleri ve hobi paketleri uygun fiyatlarıyla da dikkat çekiyor.  

Avansas iş dünyasıyla çalışma konusunda epey deneyim sahibi olduğu için bünyesindeki ofis ve kırtasiye malzemeleri, elektronik ürünler, mobilya ve hırdavat çeşitleri bir hayli fazla. Evlere taşınan ofislerin ve halen çalışmak zorunda olan şirketlerin tüm ihtiyacını karşılayacak olan bu ürünler oldukça geniş bir yelpaze sunuyor. 

Güvenli Alışverişin Yeni Adresi!
Online alışveriş yapmaktan çekinenler bile bu yeni dünyaya adapte olmaya çalışırken Avansas'ın bu konudaki güvenilirliği de dikkat çekiyor. Bugüne kadar iş dünyasının önde gelen firmaları tarafından tercih edilmesinin tek sebebi sadece dağıtım hızı değil, aynı zamanda güçlü ve güvenilir alt yapısı. Avansas, tüm dünyada online alışveriş için en korunaklı yöntemlerin başında gelen 3D Security ve benzeri sistemleri kullanıyor. Bu durum da banka bilgilerini paylaşmak konusunda herhangi bir endişeye yer bırakmıyor. 

 

Bir boomads advertorial içeriğidir.

17 Mayıs 2020 Pazar

Başarılı Bir Growth Hacking Hikayesi: Botego

Şu anda her ne kadar kapanmış olsa da Botego ilk ortaya çıktığında 1 ay gibi kısa bir sürede 22 farklı ülkeden büyük bir müşteri ağına sahip olarak Growth Hacking konusunda son derece başarılı bir örnek olmuştu. Şu sıralar dropshipping ile ilgilenen Ekim Nazım Kaya'nın kişisel blogunda yayınladığı bu sürece ilişkin bir yazısına denk geldim. Süreci detaylı bir şekilde aktarması ve uyguladıkları stratejileri sırasıyla paylaşması, bu alanda kendini geliştirmek isteyenler için yol gösterici bir yazı olmuş. Bende bu yazımda Ekim Nazım Kaya'nın uyguladığı stratejileri sizlere aktarmaya çalışacağım.

Growth Hacking

Yazıya başlamadan önce Botego'yu bilmeyenler için açıklamak isterim. Botego, ZopimChat gibi bir canlı iletişim sistemidir. Bir alışveriş sırasında ya da bir sitede karşılaştığınız bir sorunla ilgili müşteri temsilcileriyle direkt olarak iletişim kurmanızı sağlayan yapay zeka destekli bir sistem.

Anahtar Kelime Belirlemesi

Pazarlama stratejilerinin tamamında en önemli nokta pazarlayacağınız ürünün hangi kitleye hitap ettiğini ve hangi gerekliliği giderdiğini tespit etmektir. Bunun sonucunda ise ürününüzü tanıtan bir anahtar kelimeye ulaşırsınız. İşte Botego'da yapılan ilk iş anahtar kelimeyi belirlemek: live chat... Eğer yerel bir çalışma yapmayacaksanız belirleyeceğiniz anahtar kelimenin tüm dünya tarafından anlaşılabilir olması önemli bu yüzden İngilizce bir anahtar kelime tercihi oldukça önemli.

Rakip Analizi

Yaptıkları çalışmalardan anahtar kelimelerin belirlenmesinden sonra sektörde bu alanda önemli pay sahibi olan diğer işletmelerin analizinin yapılması ve piyasada rekabet içinde olunacak firmaların belirlenmesi de son derece önemli. Yaptıkları rakip analizinde ise karşılarına iki önemli rakibin çıktığını görmekteyiz. Bunlardan birisi hepinizin birçok sitede karşılaştığı Zopim ile Olark.

Hedef Kitlenin Belirlenmesi

Özellikle pazarlayacağınız ürün için pazar hedeflemesi yaparken kitlenizi bilmelisiniz ve ona göre strateji belirlemelisiniz. Ekim Nazım Kaya'nın bu yazısında ilk etapta hedef kitlelerini tam olarak belirleyemediklerini ve buna rağmen oldukça zor bir anahtar kelime seçtiklerini görmekteyiz. Denedikleri birkaç stratejiden sonra ise hedef kitlelerinin gelişmeye açık olan start-uplar ile sitelerinde FAQ (Sık Sorulan Sorular) sayfası bulunan işletmeler olduğuna karar vermişler. Ayrıca e-ticaret sistemlerinin en çok kullanıldığı platformlar olan Wordpress, Shopify ve WIX'i de hedeflediklerini görüyoruz.

Hedef Kitleye Ulaşmak

Hedef kitleye ulaşmak için ise farklı yöntemler denediklerini yine bu yazısında görmekteyiz. Öncelikle anahtar kelime kitlesi içerinde bulunan ve FAQ sayfası olan sitelere ulaşmaları gerektiğini ve bunun için farklı platformlardan destek aldıklarını görüyoruz. Ardından e-mail pazarlama stratejileri ile bu hedef kitleye ulaşmaya çalıştıklarını görüyoruz. Ayrıca bu maillere geri dönüşlerin artması için yapılan bazı kampanyaları da görmekteyiz. Örnek olarak, bu alandaki rakiplerden birinin kullanıcılarına 1 aylık ücretsiz deneme süresi verdiklerini ve buna karşılık olarak müşteriyi kendilerine çekmek amacıyla Botego'nun 12 aylık ücretsiz deneme süresi verdiklerini ve bu doğrultuda hızlı bir şekilde sistemlerine geri dönü çok hızlı bir şekilde artış yaşadığını görüyoruz.

Bunun yanı sıra tüm hedef kitlelere özel olarak mail içeriği hazırladıklarını ve bu doğrultuda hedef kitlelerini gruplandırdıklarını görüyoruz. FAQ sayfası olan siteleri için çalışanları baz alan bir mail içeri belirlenirken, start-uplar için tamamen farklı bir içeriğin oluşturulduğunu görmekteyiz.

Hedef kitlenin en çok kullandığı sistemler olan Wordpress, Shopify ve WIX gibi platformların uygulama mağazalarına da kullanıcı dostu platforma özel uygulamalar geliştirdiklerini ve son kullanıcıyı, platformların uygulama mağazalarından kendi sistemlerine çektiklerini de görmekteyiz.

Sonuç

Sonuç olarak 1 ay gibi kısa bir sürede 22 farklı ülkeden müşterisi olan Botego, growth hacking alanında son derece başarılı bir stratejiyle büyük bir başarıya imza attıklarını görüyoruz. Bu örnekte de göreceğimiz üzere pazarlama stratejileri hiçbir zaman durağan olmamalıdır. Dinamik ve değişken bir pazarlama stratejisi ile aktif hedefinize ulaşmak için doğru adımları atmanız kaçınılmazdır.

3 Mayıs 2020 Pazar

Gmail'de Gönderdiğiniz Mailleri Takip Edin

Eğer Gmail hesabınızı sık kullanıyorsanız ve sık sık birileriyle mailleşiyorsanız, gönderdiğiniz mailin ulaşıp ulaşmadığını merak ettiğiniz dönemler oluyordur. Özellikle acil veya önemli bir konuda mailinizin gönderildiğini hatta okunduğunu dahi bilmek istersiniz. Whatsapp'ta yer alan mavi tik özelliğini Gmail hesabınızda da kullanmak istiyorsanız, sizlere harika bir eklenti önereceğim.

Free Email Tracking for Gmail

Özellikle yazılan maillerin alıcı tarafından okunup okunmadığı ile ilgili Gmail gibi hazır servislerde bilmek mümkün değil. Eğer özel bir mail hesabınız varsa RoundCube üzerinden mailinize teslim alındı onayı ekleyerek karşı tarafın teslim aldığını size iletmesini sağlayabilirsiniz. Ancak bu durum Gmail gibi hazır mail servislerinde ne yazık ki geçerli bir yöntem değil. Bu durum ise mail adresini sık kullanan insanların (tıpkı benim gibi) yaşadığı en büyük sorunlardan bir tanesi. Size önereceğim eklenti sayesinde artık Gmail üzerinden göndereceğiniz maillerinizin ulaşıp ulaşmadığını hatta okunma durumunu dahi kolaylıkla öğrenebilirsiniz.

Google, Chrome tarayıcısında yaptığı gibi diğer servislerinde de eklentiler hizmetini devreye sokmuştu. Böylelikle geliştiriciler online servisler için dahi eklenti geliştirebildi ve bu sayede tarayıcı bağımlılığı gibi bir durum ortadan kalktı. Özellikle son kullanıcı için oldukça olumlu olan bu özellikle platform ve web tarayıcı gözetmeksizin insanlar istedikleri eklentiyi Google'ın sunduğu tüm online servislerde kullanmaya başladı. İşte bu güzel eklentilerden biri olan

1 Mayıs 2020 Cuma

Online Kartvizitin Faydaları

Özellikle iş dünyasında birçok insan kartvizit kullanımına son derece önem verir. Çünkü kartvizit bir iş insanının kurumsal kimliğidir. Bu yüzden son derece önemlidir. Kartvizit sahibi olmak ne denli önemli ise kartvizit tasarımları da bir o kadar önemlidir. Gelişen teknolojilerle ve matbaacılık ile birlikte birçok farklı türde kartvizit türü ortaya çıkmıştır. Ancak kartvizit kullanımında bir diğer önemli problem ise birçok insanın kartvizitlerini taşımayı unutmasıdır. Bu problem bende de olduğundan dolayı artık kartvizit taşımak yerine tanıştığım insanlara online kartvizitimi gönderiyorum.

Online Kartvizit

Peki Online Kartvizit Nedir?

Online kartvizit aslında tam anlamıyla kağıtlara basılan kartvizitlerin kodlanarak online ortamda tıklanabilir hale gelmiş biçimidir. Kullanımı kolay olmakla birlikte unutmak gibi bir problem yaşamazsınız. Katlanmaz, yırtılmaz ya da ıslanmaz, istediğiniz zaman ulaşabilir ve paylaşabilirsiniz. Bu yüzden online kartvizit kullanımı artık popüler hale gelmeye başlamıştır. Bu doğrultu da bende kendim için tasarladığım kartvizit tasarımımı sizlerle de paylaşmak istedim.

Bu tasarım sayesinde Blogger altyapısını kullanarak tamamen ücretsiz bir şekilde kendi kartvizitinizi istediğiniz kişiyle paylaşabilirsiniz. Hatta size güzel bir öneri daha dilerseniz bu kartvizitinizin linkini QR Code olarak düzenleyebilir ve tanıştıklarınızla paylaşırken bu QR Code'u kullanabilirsiniz. Aşağıda oluşturduğum tasarımı görmeniz mümkün tamamen basit ve mobil uyumlu bu tasarımla birlikte tüm sosyal medya hesaplarınızı paylaşmanız mümkün.

Blogger vCard Theme

Blogger kartvizit temasını indirmek için aşağıdaki formu doldurmanız yeterli olacaktır. Ardından indirme linki otomatik olarak mail hesabınıza gönderilecektir.


30 Nisan 2020 Perşembe

Sosyal Medya Pazarlamasının Önemi

Sosyal medya ilk ortaya çıkmaya başladığı yıllardan beridir olağanüstü bir gelişme göstermiş ve büyük bir ilerleme kaydetmiş durumda. Özellikle pazarlama alanında yeni açılımların gerçekleşmesiyle bu alanın en önemli faktörlerinden biri haline geldi. Son dönemde sürekli olarak değişen teknoloji ile birlikte pazarlama tekniklerinde de yeni stratejiler geliştirilmekte. Özellikle dünya genelinde yapılan anketleri de göz önünde bulundurduğumuzda artık online pazarlama yeni bir boyut kazanıyor. Bu alanın en büyük alt kollarından biri olan sosyal medya pazarlaması da büyük şirketlerin ilgisini büyük bir oranda çekiyor.

sosyal-medya-pazarlamasi

Emarsys şirketinin yaptığı araştırmaya göre 2019 itibariyle dünya genelinde 3.2 milyar sosyal medya kullanıcısı bulunuyor ve bu rakam dünya nüfusunun yaklaşık olarak %42'sini oluşturuyor. Bu doğrultuda da sosyal medya, şirketlerin reklam stratejilerinde pastanın büyük bir kısmına hakim oluyor. Özellikle Oberlo'da bulunan istatistiklerden de göreceğimiz üzere markaların %73'ü sosyal medyanın işlerine olan etkisinin "biraz etkili" ve "çok etkili" dediklerini ve sosyal medyanın gücüne inandıklarını görüyoruz. Bu bağlamda markaların sosyal medya pazarlaması dalgasına yöneldiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Sosyal medyanın markalar kadar müşterilere de etkisi azımsanmayacak derecede önemli. Yine Oberlo'nun istatistiklerinden görebileceğimiz üzere müşterilerin %54'ü satın almak istedikleri ürünleri sosyal medya üzerinden araştırıyor. Müşteriler, özellikle ürün incelemeleri ve geri bildirimler sayesinde markaların ürünlerine ilişkin son derece derinlemesine bilgi sahibi olabiliyorlar. Ayrıca marka ile iletişime geçmenin kolay olduğu sosyal medya platformlarındaki bu deneyimi, müşterilerin %71'i olumlu karşılamış ve alışveriş deneyimlerine pozitif bir katkı sağladığını belirtmişler. Bu müşteriler ankette yer alan bir diğer soruda ise bu deneyimlerini aile üyelerine ve arkadaşlarına aktaracaklarını belirtmişlerdir.

Özellikle markaları ve müşterileri ortak bir noktada buluşturma konusunda vazgeçilmez platform olan bu sosyal medya sitelerinin geleceğin pazarlama stratejileri üzerinde son derece etkili olacağını günümüzde de etkili bir şekilde kullanılmaya çalışıldığını söylesek yalan olmaz.

26 Nisan 2020 Pazar

Sendikalar Sosyal Medya Araçlarını Neden Kullanamıyor?

Daha önce yazmış olduğum "Teknolojik Sendikacılık Nedir?" başlıklı yazımda bir sendikanın genel olarak teknolojik anlamda kendisini nasıl geliştirmesi gerektiğinden bahsetmiştim. Bu yazımda aslında eleştirel bir yaklaşım benimseyerek sendikaların neden sosyal medya araçlarından uzak kaldığını ve neden bu araçları faydalı bir şekilde kullanamadıklarına değinmeye çalışacağım. Ancak konuya başlamadan önce şunu belirtmek isterim ki burada yazdıklarımın, ülkemizdeki sendika ağalığı yönetim şekli göz önüne alındığında, bir ütopyadan öteye geçemeyeceğinin farkındayım.

Sendikalar Sosyal Medya Araçlarını Neden Kullanamıyor

Özellikle Covid-19 süreci ile insanlar zorunlu olarak evden çalışmaya başladı ve bu sürecin etkisi ile çalışma ilişkilerinde yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmaya başladı ve farklı şirketlerde farklı çalışma şekilleri uygulanmaya başladı. Bu uygulamaların gerçekleşmesine en çok olanak sağlayan olgu ise internet oldu. Çalışanlar kendi aralarında internet ortamında örgütlenmeye başladı. Örneğin; AVM çalışanları, AVM Çalışanlarının Sesi adlı bir Twitter hesabı açarak AVM'lerdeki çalışma saatlerine ilişkin düzenleme yapılması için kampanya başlattılar. Ancak burada bir sorun var. Sendika nerede? Türkiye'de yaşadığımız Covid-19 sürecine ilişkin adım atan birkaç sendika dışında herhangi bir sendikanın bir kampanyasını göremedim. Çalışma hayatını kökten değiştirebilecek bir yasal düzenleme yapıldığında sözüm ona konfederasyon başkanları sadece bir iki haber kanalında yayına çıkarak sadece "Biz bunu kabul etmiyoruz" demeyle yetindi. Ama nereye kabul etmiyorsun? Bir düzenleme yürürlüğe girdikten sonra, sen istediğin kadar kabul etmiyorum diyebilirsin. Senin bunları kabul etmemen için işçi hareketinin önderi olman lazım. Sen ne Şemsi Denizer gibi bir lidersin ne de onun dönemindeki medyaya sahipsin. Şemsi Denizer (bilmeyenler için farklı bir yazı daha yolda bu arada), kendi döneminde elinde var olan bütün imkanları kullanmış, işçilerin kabul etmediği toplu iş sözleşmesi maddeleri için grev kararı almış, hükümet bakanlar kurulu kararıyla bu grevi ertelediğinde Ankara'ya gitmeye karar vermiş ve Zonguldak ile Ankara arasındaki karayolu taşımacılığı yine hükümet tarafından yasaklanınca da "Onlar bizim otobüslerimi durdurabilirler ama yürüyüşümüz durmayacak. Hep birlikte Ankara'ya yürüyeceğiz!" diyerek arkasına aldığı 70.000 kişilik işçi topluluğu ile Ankara'ya yürümüştür. O dönemin sendikal anlayışı fiili harekete geçmeyi öngörüyor ve ona göre adım atıyorsa, bugünkü sendikal anlayış da sanal bir hareket yaratarak Ankara'yı twit yağmuruna tutması ve TrendTopic gündeminden değil 5 gün 15 gün düşmemesini öngörüyor.

Peki sendikalar neden sosyal medya araçlarını kullanamıyor? Aslında benim gördüğüm kendilerince kullanmaya çalışıyorlar ancak YETERSİZ. Bu büyük bir şekilde yazdığım "yetersiz" kelimesi, kelimenin tam anlamıyla yetersizdir. Şöyle ki, Facebook üzerinde grup araması yaptığınızda hemen hemen her sendika şubesinin kendine has bir Facebook grubu olduğunu görürsünüz. Ama göremediğimiz birşey var: O da; grupların içlerindeki profesyonellikten uzak, sadece kendi üyesine hizmet etmeye çalışan ve işkoluyla bağını tamamen koparmış, yeni bir işyerinde örgütlenme kaygısı olmayan, koltuğunu sağlama almış ve sendikanın profesyonel yöneticisi olduğu için kıdem tazminatını alarak emekli olmuş ve hem emekli maaşı hem de yöneticilik maaşı ile geldiği yeri unutarak kendini yaşlanmaya adamış bir yönetici profilidir. İşte bu profildeki yöneticiler sayesinde sendikalar, profesyonel kelimesini sadece her yöneticinin bir sekreterinin olması, altına sıfır kilometre bir araba çekmek (bu durum benim her ne kadar savunduğum bir konu olsa da bir bakıma yanlışlığını da bildiğim bir durum), sadece Facebook üzerinde okey oynamak ya da üyelerle öylesine muhabbet etmek için en güzel bilgisayarları almak ve o yöneticiyi oraya getiren üyeyi, yöneticinin odasına sokmamak için kapıya bir güvenlik dikmek olarak anlıyorlar.

Size kötü bir haberim var saygı değer sendika yöneticileri! Siz profesyonel değilsiniz ve koltuğa oturma hakkınız da yok! Sizin emekli ikramiyenizle aldığınız yazlığa ya da köyünüzde yaptırdığınız eve gidip, bahçenizdeki domatesler olmuş mu onu kontrol etmeniz gerek. Sizin devriniz geçiyor. Siz bir Şemsi Denizer değilsiniz ve tırnağı dahi olmazsınız! Artık genç nesillerin bu koltuğu devralma vaktidir! Sizler yüzünden yeni kuşaklar sendikaları işe yaramaz, işçi parası yiyen bir kurum olarak görüyor. Sendikaların imajı, sizin gibi yöneticiler yüzünden yeni nesil karşısında yerlerde... Ve siz varoldukça ne genç işçiler sizi tercih edecek, ne de hükümet sözünüze kulak verecek!

24 Nisan 2020 Cuma

İnternet Faturası Nasıl Düşer?

Günümüzde gelinen noktada masaüstü, dizüstü, tablet ve akıllı telefonlardan en az bir tanesi hemen herkes tarafından kullanılıyor. Tüm bu cihazların en büyük çekim noktasını ise internet oluşturuyor. İş, eğitim, sosyal medya, haberler, film ve dizi izleme, müzik dinleme, alışveriş yapma, tarif okuma ve daha birçok nedenle internet kullanılıyor. Hatta tıpkı telefonla görüşme yapılmasının sıradanlaşması gibi, internet kullanımı da o denli kabullenildi. İnternet faturalarıysa önemli bir maliyet oluşturuyor. Peki internet paketinizde tanımlı kotayı aşıp ek ücretler ödüyorsanız neler yapabilirsiniz?..

İnternet Faturaları

Kullanmadığınızda İnterneti Kapatın

Akıllı telefon olsun veya olmasın, en etkili çözüm kullanılmadığı sürece interneti kapalı tutmaktır. Örneğin masaüstü bilgisayarınızda işinizi yaparken lavaboya gidip ardından kahve hazırlamak istediğinizde üşenmeden interneti kesebilirsiniz. Yolculuk yaparken bir şeyler atıştırmak istediğinizde de interneti kapatabilirsiniz.

Sosyal medyada ve haberleşme uygulamalarında size ulaşamayanlar arayarak veya SMS atarak ulaşabilir. Sosyal medyada olup bitenleri de bir çırpıda rahatlıkla daha sonra görebilirsiniz. Kısacası, elinizde tutmadığınız sürelerde telefonunuzun internetini ve başında olmadığınız sürelerde de bilgisayarınızın internetini kapatın.

Arka Planda Çalışan Uygulamalara Dikkat Edin

Akıllı telefonunuzun şarjı bir yana, özellikle de internetinizin tüketilmesinde rolü olan kullanmadığınız uygulamalardır. Hiç kullanmadığınız veya nadiren açtığınız uygulamalar başta olmak üzere, tümünün arka planda çalışmasını önleyerek internet kotanızı koruyabilirsiniz. Örneğin borsadaki gelişmeleri veya hava durumunu gösteren uygulamalarınız, sadece siz merak edip açtığınızda internet tüketse, daha iyi olmaz mı?

Güncellemeler ve Yüklemeler

İnternet kotasının en büyük düşmanlarından ikisini güncellemeler ve yeni uygulama yüklemeleri oluşturmaktadır. Aceleniz yoksa, ücretsiz erişim sağlayabildiğiniz bir Wi-Fi bulana kadar güncellemelerinizi ve yüklemelerinizi erteleyebilirsiniz.

Sosyal Medyayla Mesafeli Olabilirsiniz

Sosyal medyayla aranıza biraz mesafe koyarak hem sosyalleşebilir hem sevdiklerinize zaman ayırabilirsiniz. Bu iki olumlu etkisinin yanında, ayrıca internet kotanızı da verimli kullanabilirsiniz.

Kampanyaları Takip Edin

Telekomünikasyon firmaları, yeni müşterileri için yaptıkları kampanyaların benzerlerini kimi zaman kendi müşterileri için de yapmaktadır. Kullandığınız firmanın sosyal medya hesabına ara sıra göz atmanız veya uygulamasında yer alan duyurulara bakmanız faydalı olabilir. Örneğin Turkcell kullanıcıları Salla Kazan ile hatırı sayılır miktarda internet alabiliyor. Bu ve benzer uygulamaları takip etmeniz ve bazen farklı firmalarla yapılan işbirliklerinden yararlanmanızı önerebiliriz.

Siteleriniz İçin Translate Eklentisi

Bildiğiniz gibi internet dünyasında ülke sınırı kavramı söz konusu değil o yüzden sitelerinizin farklı ülkelerden gelen ziyaretçiler için de anlaşılır olması gerekir. Bu yüzden ya blogunuzun ingilizce bir versiyonunu yayınlamak zorundasınız ya da bir çeviri eklentisi kullanmanız gerek. Birçok çeviri eklentisi site tasarımını bozmakta ya da tasarımla uyumlu olmamakta. Bu yüzden bende basit bir kodla bu işi giderdim. Daha önce yazdığım bu yazıma bakarsanız bu konuda güncelleme yapmıştım.

Site Çeviri Eklentisi


Sonuç olarak resimden de görülebileceği üzere sağ üst köşede bulunan buton ile yabancı ziyaretçiler, yeni sekme de açılan Yandex.Translate'in "Website Çeviri" aracı ile Türkçe olarak yazdığım yazılarımı kendi dillerine çevirebilirler. Bende bunu sizlerle paylaşmayı düşündüm ve kodları aşağıda bulabilirsiniz. Tek yapmanız gereken "SİTE ADRESİNİZ" yazısı yerine kendi site adresinizi eklemeniz olacak.

<!-- Site Çeviri Eklentisi --><div><a alt="Translate This Blog" href="https://ceviri.yandex.com.tr/translate?url=SİTE ADRESİNİZ/&lang=tr-en" target="_blank" title="Translate This Blog"><img alt="Trasnlate This Page" src="https://i.hizliresim.com/iVl5Fd.png"></a></div><!-- Site Çeviri Eklentisi -->