18 Aralık 2018 Salı

Türkiye'de Sendikaların Yapıları Nasıldır?

Daha önce "Sendikalar Ne İş Yapar?" başlıklı yazımda ülkemizde sendikaların üstlendikleri görevlerden ve yaptıkları faaliyetlerden örnekler vererek bahsetmiştim. Bu yazımda ise aslında son zamanlarda çok sık denk geldiğim bir konudan bahsetmek istiyorum. En azından bir nebze de olsa bu konuya da açıklık getirmek isterim.

Ülkemizde sendikaların yapılarından ve konfederasyonlardan, sendika üyesi olan işçiler dışında, halkın çok fazla bilgisi olduğunu görmedim. O yüzden bu konuyu olabildiğince açık ve bol örnek vererek anlatmaya çalışacağım.


Öncelikle işe yapısal olarak küçük bir yapıya sahip sendikalardan başlamak istiyorum. ülkemizde bir sendikanın kurulabilmesi için en az 7 işçinin bir araya gelerek bazı kuruculuk şartlarını yerine getirmeleri gerekmektedir. Bunu sağlayan işçiler sendika kurabilirler. Sonrasında ise sendikaların asli görevlerinden olan örgütlenme çalışmalarına başlayabilirler. 

Bir sonrakiaşamaya geldiğimizde ise yapısal olarak biraz daha büyümemiz gerekiyor. Şöyle ki bir araya gelen 7  işçi bir sendika kurdu ve kurdukları bu sendikalardan 5 tanesi de bir araya gelerek konfederasyon kurabilirler. Bu konfederasyon dediğimiz kurumları ise şöyle düşünebilirsiniz.

Öncelikle 7 kişilik bir halkımız vardı. Bir araya geldiler ve şehir (sendika) kurdular. Sonrasında 5 farklı şehir bir araya geldi ve bir ülke (konfederasyon) kurdular. Umarım buraya kadar her şey anlaşılır olmuştur. Bir de bu kurumların uluslararası boyutu olanlar var. ITUC, ITF, ETF gibi kurumlar örnek verilebilir. Bunlar yapısal boyutlarındaki hiyerarşiden farklı olarak faaliyet göstermektedirler. Şöyle ki; uluslararası bir kuruluş olan bu kurumlara sendikalar kendi başlarına da üye olabilirler. Tabi ki unutmadan söylemek gerek sendikaların en yetkili organı olan genel kurullar bu kuruluşlara üye olma ya da üyelikten ayrılma konusunda karar alma organıdırlar.

22 Ekim 2018 Pazartesi

Sendikalar Ne İş Yapar?

Genel olarak ülkemizde sendikalara karşı bir olumsuz önyargı var. Ancak halkımız sendikaların neler yaptığını neden kurulduklarını faaliyetlerini bile düzgün araştırmadan bu önyarının olması aslında sendikalaşmaya da bir ket vurmakta. Aslında bu önyargının nedeni de biraz tarihsel bir süreç ancak onu şimdi burada anlatmak konuyu saptıracağından dolayı başka bir yazı da kendi görüşlerimi anlatırım.
Gelelim asıl konumuza ve sendikalar ne iş yapar, neye yarar, sendika üyeliği bize ne kazandırır sorularına cevap verelim. Sendikaları en basit şekliyle yardımlaşma dernekleri gibi düşünebilirsiniz. Bir dernek nasıl ki statüsü gereği devlete bağlı değil ya da özel şirket gibi ticaret yapamıyorlarsa, sendikalar da devlete bağlı değildir ve ticari faaliyetlerde bulunamazlar. Şimdi bana soracaksınız: Ticaret yapmıyor, devlete bağlı değil, eeee ne yapar o zaman bu sendikalar?

Hemen açıklıyorum. Sendikalar aslında işçi kuruluşlarıdır. Ancak bunu da istihdam bürosu olarak düşünmeyin sakın. İşçiyi işe yerleştirmezler, hali hazırda çalışan işçilerin işverenlere karşı haklarını savunurlar. "Nedir bu haklar?" diye sorarsanız eğer, aklınıza gelen hemen herşey diye cevap verebilirim. Ücret, izin hakkı, çalışma şekli, çalışma saatleri, sosyal yardımlar, çalışma sistemleri, iş sağlığı güvenliği, terfiler, iş elbiseleri vb. Yani kısaca işçinin çalışırken karşılaştığı ve işverenin yerine getirmekle yükümlü olduğu tüm hakların korunmasında ve iyileştirilmesinde sendika önemli bir görev üstlenir.

Peki bunu nasıl yapar? Hani eskiden hep duyduğumuz bir hikaye vardı belki hatırlarsınız. Bir baba çocuklarının her birine bir kibrit ve tek tek kırmalarını ister, çocukların hepsi kibritleri tek hamlede kırar. Sonra da baba yeniden birer tane kibrit verir bu sefer hepsini bir araya getirerek tek seferde kırmalarını ister. Çocuklar kıramayınca da birlik olduğunuzda her işi yaparsınız der. İşte sendikalarda gücünü birlikten alır. Bir sendikanın üyesi ne kadar çoksa o denli güçlü olur ve işveren üzerinde o denli baskı kurabilir.

Aslında sendikalara üye olmanın birçok faydası olabileceği gibi işverenlerin tutumlarına göre zararı da olabilir. Şöyle ki eğer çalıştığınız işyerlerinde bir sendika varsa yani sendika toplu iş sözleşmesi imzalıyorsa, sendika üyeliği kesinlikle faydalı bir hareket olur. Çünkü o sendikanın imzaladığı toplu iş sözleşmesinden yararlanabilir ve sorunlarınızı doğrudan sendika üzerinden giderebilirsiniz. Ancak çalıştığınız işyerinde herhangi bir sendika bulunmuyor ve toplu iş sözleşmesi imzalanmamışsa bu durumda sendikalara üye olmak ufak bir sorun yaratabilir. Burada aslında işverenin tutumu devreye girer. Siz sendikaya üye olduğunuzda işverene bildirimde bulunulmaz ve sendika üyeliğiniz gizlidir. Ancak varsayalım ki bir şekilde sendika üyeliğiniz duyuldu. Eğer işvereniniz sendikalara karşı olumsuz bir yaklaşım benimseyen bir işverense sorun yaşabilirsiniz. Mobbing uygulanabilir, sendika üyeliğinden el çektirici bir tutuma maruz kalabilirsiniz. Bunun nedeni işverenlerin, sendikalara karşı olan "benim işime karışır, çalışanları bana karşı harekete zorlar" ya da "ben zaten haklarını veriyorum ne gerek var sendikaya" bakış açılarından kaynaklanır. Ancak eğer bir işveren "ben zaten çalışanlarımın hakkını sonuna kadar veriyorum" diyorsa sendikadan çekinmesine de gerek yoktur diye düşünüyorum.

Bu yüzden sendika üyeliği bir işçi için işi kadar önemlidir. Umarım sendikalara olan olumsuz önyargı zamanla kırılır da ülkemizde sendikalaşma çoğalır.

19 Ekim 2018 Cuma

İngilizce Pratik Yapabilmeniz İçin 5 Mobil Uygulama

Hepimizin ingilizce ile ilgili sorunları vardır. Daha önce yazmış olduğum bu yazımda ingilizce öğrenmek için sunduğum bazı öneriler mevcuttu. Aslında o yazımda yapmış olduğum önerileri uyguladığınız sürece ingilizce pratik yapmış olacaksınız zaten ancak her an pratik yapabilmemiz için geliştirilen uygulamalardan da bahsetmek istedim.

Öncelikle belirtmek isterim ki aşağıda sunduğum uygulamalardan hiçbiri reklam amaçlı yazılmamıştır. Tamamen kendi görüşüme göre belirlediğim uygulamalardır.

Duolingo


Şu anda açık ara en çok kullanılan uygulama olarak karşımıza çıkan Duolingo ile pratik yapmanız kolaylaşacak. Özellikle grammer konusunda eksikleriniz varsa bu uygulamayla pratik yaparak eksiklerinizi giderebilirsiniz.

VoScreen


Dinleme (listening) konusunda sorun yaşayanlarınız varsa eğer bu uygulama oldukça etkili olacaktır. Uygulama içerisinde seviyenize uygun şekilde seçilmiş film kesitleri ile birlikte dinleme yeteneğinizi geliştirebilirsiniz.

Wakie


Wakie ile ortak ilgi alanlarınıza sahip kişilerle telefonda sohbet edebilirsiniz. Wakie aracılığıyla öğrenmekte olduğunuz dilin konuşulduğu ülkelerin yerel insanlarıyla iletişim kurabilir ve istediğiniz konularda konuşma pratiği yapabilirsiniz.

Babbel


Diğer uygulamalardan farklı olarak ilgi duyduğunuz alanlara yönelik ortalama 15 dakikalık dersler veren Babbel, Türkçe dahil olmak üzere toplamda 14 farklı dil öğrenimi için kullanılabiliyor.

LearnEnglish Grammer



British Council  tarafından hazırlanan LearnEnglish Grammar uygulaması ile yabancı dilleri dil bilgisi kuralları üzerinden öğrenerek geliştirmenizi sağlıyor.

15 Ekim 2018 Pazartesi

Yerli Sosyal Ağ mı Kuralım?

Son zamanlarda özellikle son iki - üç yıldır yerli sosyal ağ sitelerinde yoğun bir artış yaşanıyor. "Acaba bir sosyal ağ kursam Facebook gibi olsa tutar mı?" mantığıyla açılan sitelerin birçoğu bir süre sonra kendiliğinden kapanıyor. Peki neden bizden bir Marck Zuckerberg çıkmıyor?

Aslında olay o kadar basit değil! "Bir site açarım Facebook gibi olur insanlar kayıt olur ve ben oturduğum yerden para kazanırım" düşüncesi hiçbir zaman tutmaz. Öncelikle bilinmesi gereken bir olgu var o da insanların isteklerine cevap verebilmek. Zuckerberg bunu başardı. Facebook'un ortaya çıktığı dönemde kullanılan sosyal ağ sayısı sınırlıydı ve bunlar bir sosyal ağ mantığından çok Blogger ya da Tumblr kişilerin kendilerine blog açmalarını sağlayan bir yapı mevcuttu. Yani birincisi Facebook tamamen özgür ve bağımsız bir projeydi. 

  
Bunun yanı sıra Mark Zuckerberg başlarda küçük bir kitle için bu sistemi kullandı. Yani sadece Harvard Üniversitesi öğrencileri için yapılmış bir site vardı ortada. Sonra sırayla diğer üniversitelerin kullanımına açıldı. Yani özel bir sistem vardı ve sadece üniversite uzantılı mail adresleriyle kullanılabilen dinamik bir topluluğa hitap eden bir site vardı ortada. Bu da diğer insanların ilgisini çektiği gibi öğrenciler arasında bir fark yaratan bir sistemdi. Bunu hiçbir zaman unutmayın, bir şey kısıtlanıyorsa her zaman ilgi çeker. Diğer insanlar tarafından yoğun ilgi çeken Facebook zamanla herkesin kullanımına açıldı. Ayrıca bu kolay bir şekilde olmadı. İleri derece de pazarlama teknikleri kullanılarak Facebook güncellemeleri yapıldı. Yani Zuckerberg sadece siteyi kurup insanların üye olmalarını beklemedi.

Growth Hacking denilen pazarlama tekniği sayesinde insanların hangi sayfalarda ne kadar vakit geçirdiklerini ve bu sayfalarda nelere yöneldiklerini inceleyen bu pazarlama tekniği özellikle Facebook güncellemelerinde oldukça fayda sağladı. Zuckerberg sadece bir yazılımcı değildi. Aynı zamanda okulu bırakmadan önce yazılım derslerinin yanı sıra psikoloji ile ilgili derslere de girerek yazılımı psikoloji ile bir araya getirmeyi ve kullanıcıların psikolojik analizleri üzerinden ne tarz eylemlere eğilimi olup olmadığını ölçerek tamamen bilimsel bir şekilde Facebook güncellemelerini yaptı.

Uzun lafın kısası bir site açıp insanların gelmesini ve paylaşım yapmalarını beklemek boşa vakit kaybı olacağı gibi insaların da bu kadar basit mantıkla hareket eden varlıklar olmadığını bilmeniz ve görmeniz gerekir.

9 Ekim 2018 Salı

Düzenli Blog Yazmak Ne Kadar Önemli?

Özellikle SEO konusunda site sahiplerinin ya da blog yazarlarının uyması zorunlu kurallardan bir tanesi de düzenli içerik üretmeleridir. İçeriğin kalitesi kadar site içeriklerinin düzenli olması da oldukça önemlidir. Bunun başlıca nedeninin sizi ziyaret eden ziyaretçilere günceli içerikler sunmak ve arama motorlarının güncel içeriklere daha çok önem vermesidir.


Sizi ziyaret eden ziyaretçi kitlenize düzenli içerikler sunarak onları kalıcı hale getirebilir ve sitenizin arama motorlarında üst sıralarda yer almasını sağlayabilirsiniz. Yukarıda da belirttiğim gibi içeriklerin düzenli ve güncel olması kadar içeriğinin kalitesi de son derece önemli bir etken. Özgün, kopyala - yapıştır olmayan ve yeterince ilgi çekici içerikler sitelerinizi üst sıralarda tutmak ve ziyaretçilerinizin kalıcı hale gelmesi açısından oldukça etkilidir.

Düzenli blog yazan bloggerları incelediğinizde göreceksiniz ki oturmuş bir yapıları bulunuyor. Burada belirtmem gerekir ki düzenli kastım her gün 10 tane farklı yazı girmekten bahsetmiyorum (tabi bir haber siteniz varsa durum değişir). Yazılarınızı belirli dönemlere yayarak ve belirli uzunluklarda yazmalısınız ki istikrarlı bir yapı oturtmalısınız. Bu düzenli ve istikrarlı yapıyı kurduğunuzda ise ziyaretçilerinizin sizi bulmasını bekleyebilirsiniz.

8 Ekim 2018 Pazartesi

Venom: Dost mu Düşman mı?

Marvel'ın önemli kötü karakterlerinden olan Venom bildiğiniz gibi aslında Örümcek Adam'ın baş düşmanlarından birisi aslında. Ancak bazı telif hakları savaşları nedeniyle bir süredir göremediğimiz bu iki karakter sonunda Marvel ve Sony'nin anlaşmasıyla beyaz perdeye geldiler.

Örümcek Adam'ın telif haklarının Marvel'a geçmesiyle birlikte Avangers serisinde yeni Örümcek Adam'ı gördük. Ancak Venom'un haklarının Sony'de olması olayı biraz karışık hale getirdi ve Örümcek Adam olmadan bir Venom filminin olması biraz yavan kalacak gibi bekleniyordu.

Fragmanlardan da görüldüğü gibi gazeteci Eddie Brock (Tom Hardy), önemli bir haberin peşinden giderken bir şekilde Venom simbiyotu ile birleşiyor ve kötü karakter ile birlikte birtakım olaylara karışıyor. Ancak bana göre biraz sıkıcı olan bir senaryo ile birlikte Venom'un asıl çizgisinden saptırıldığı algısı oluşuyor. 

Film genel olarak Tom Hardy olduğu için izlenebilir düzeyde ancak tam manasıyla bir kötü karakter beklemeyin. Filmi izlediğinizde kesin olarak göreceksiniz ki işin içine bir nebze duygusallık katılmış ve bu da Venom'u kendi çizgisinden çıkarmış.

20 Eylül 2018 Perşembe

E-Mail Aboneliği Neden Önemlidir?

Bloglarda ya da haber sitelerinde sürekli sağda solda ya da flash banner şeklinde karşınıza çıkan ufak bir pencere de görürsünüz e-posta abonelik bağlantılarını... Neden önemli bu kadar bu e-posta aboneliği?
 
 
Burada bile en alt kısımda sağ tarafta bulunan e-posta aboneliği sistemi biz blogcular önemli bir etken. Biraz önemsiz bir eklenti veya özellik gibi dursa da eğer bir ziyaretçi sizi e-posta ile takip ediyorsa yazılarınıza değer veriyor demektir. bu da sizin yazılarınızı bir şekilde o kullanıcıya ulaştırmanız gerek demektir. Bunun yanısıra e-posta aboneliği yapan ziyaretçilerinize de hızlı bir şekilde ulaşabilirsiniz. Blog yazarları için özellikle benim gibi kişisel blogu olanlar için ziyaretçilere hızlı bir şekilde ulaşmak kesinlikle çok önemlidir.

E-posta aboneliği ziyaretçilerinizle sizin arasında bağlantı kuran bir köprüdür. Tabi ki herkes sizin yazılarınızı takip etmeyecek ancak kendi kemik ziyaretçilerinizi de e-posta aboneliği ile birlikte kendinize bağlamış olacaksınız.

17 Eylül 2018 Pazartesi

Televizyon Dizileri mi İnternet Dizileri mi?

Özellikle son birkaç yıldır RTÜK'ün sıkı denetimi altında olan ve izleyicileri kötü alışkanlıklara karşı korumak amacıyla sansür manyağı olmuş televizyon dizilerine karşılık daha özgür ve denetimsiz olan internet dizileri de büyük bir artış göstermeye başladı. Peki televizyon dizilerini mi izlemek daha doğru yoksa internet dizilerini mi?
Aslında burada bir ayrım yapmak saçma olur. Evet, biraz kendimle çelişiyorum bunu yazarken ama ayrım yapmak elma mı yersin yoksa acılı çiğ köfte mi demek gibi oluyor. Ancak tabi ki dizi izleyicilerinin büyük bir kitlesi özellikle gençler daha özgür ve denetimsiz olan internet dizilerini ya da televizyon dizilerinin internet üzerindeki sansürsüz versiyonlarını izlemeyi tercih ediyor. Bununla birlikte televizyon dizilerinin son zamanlarda edindikleri konular ve işledik ana temalarını göz önünde bulundurursak bu sektörün oldukça çabalamaya başladığını da görebiliriz.

Örneğin geçenlerde gördüğüm bir tweetten bahsetmek istiyorum. Aşağıda gördüğünüz tweetten anlaşılacağı üzere artık sansür mantığı o derece yapımcıları ve senaristleri sıkıştırmaya başlamış ki bir komedi dizisinde bile bu durum yaşanıyorsa diğer dizilerde kim bilir neler oluyordur. Hemen belirtmek isterim tabi ki gayet güzel diziler mevcut ama televizyon ekranlarının bu tarz konularla aile yaşamını ya da toplum kültürünü saptırması son derece önlem alınması dikkat edilmesi gereken bir konudur. RTÜK'ün sadece içkiyi, sigarayı ya da küfürleri sansürleyerek yapmaya çalıştığı ahlak kurallarını koruma ve toplum ahlakını kontrol altında tutma baskısı farklı konular üzerinden patlak vermeye başladı. Ayrıca tabi ki suçu sadece RTÜK'e yönlendirmek de doğru değil çünkü bu konuyu onaylayan yapımcı ve yazan senarist kendi iç dünyasında nasıl bastırılmış duygulara sahiplerse bu tarz bir konuyla dizi çekerek toplum üzerinde kendilerini kabul edilebilir görmüşler.


Gelelim asıl konumuza internet dizileri çok mu iyi? Aslında evet onlara da harika dememiz doğru olmaz ancak en azından televizyon dizilerine rağmen gönüllü olarak yapılan işlerden dolayı hem konular daha yaratıcı oluyor hem de herhangi bir sansüre maruz kalınmayacağı bilindiği için kullanılan içerikler (içki, sigara, küfür vs.) yerinde ve dozunda kullanılıyor. En azından konu olarak yaratıcı konuları benimsemeleri bile yeter ki son zamanlarda büyük yapımcılarında bu alana el atmasıyla birlikte gerçekten kaliteli yapımlar ortaya çıkmaya başladı. Bunlara en güzel örnek olarak Şahsiyet'i gösterebilrim mesela ya da konu özgünlüğü ve farklılığından dolayı yeni çıkacak olan Yaşamayanlar dizisi güzel örnek olacaktır. Ayrıca bunlara sayılabilecek daha birçok yapımda bulunmakta.

Televizyonun ve yapımcıların internetin kendilerine rakip olduğunu çoktandır bildiklerini düşünüyorum ancak kendilerini güncelleyip geliştirmemelerine halen daha anlam verebilmiş de değilim.